Haydar Aliyev: Sayın Cavanaugh!
Sayın Büyükelçi!
Sayın konuklar!
Sizinle tekrar bir araya gelmekten memnun oldum. Azerbaycan’a hoş geldiniz!
Umarım, sizinle bu görüşmemizde bizim açımızdan büyük önem arz eden konuları ele alabileceğiz.
Amerika Birleşik Devletleri ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler çok yönlüdür. Bu ilişkiler hem ekonomik hem politik hem toplumsal hem de başka alanları da kapsamaktadır. Fakat, Sayın Cavanaugh, bizim sizinle diğer bütün alanlardan daha önemli olan bir alanımız vardır. Bu ise Ermenistan-Azerbaycan sorununun çözümü, barış sürecinin devamlılık arz etmesidir. Sanırım, biz sizinle bu konuyu ayrıntılı bir biçimde görüşeceğiz. Buyurun.
Carey Cavanaugh : Siz çok doğru söylüyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler çok zengin ve çok yönlüdür. Ben barış sürecinin geliştirilmesi amacıyla burayı tekrar ziyaretimden ve diyalogu sürdürmekten dolayı çok memnunum.
Biz bugün Sizinle barışı konuşuyoruz. Yarın Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek olan yeni delegasyon ise Sizinle ülkelerimiz arasındaki ekonomik işbirliğini görüşecektir.
Bugün barışı konuşmak için uygun bir gündür diye düşünüyorum. Bugün biz Zafer Bayramı’nı kutlarken savaşın neye mal olduğunu, barışın değerinin ne olduğunu, nasıl bir önem taşıdığını birkez daha hatırlıyoruz.
Ben biliyorum, Azerbaycan halkı da savaşın yol açtığı kaybı, zararı ve barışın değerini çok güzel anlıyor. Biz önümüzdeki aylarda barış sürecini geliştirme olanaklarının olacağına inanıyoruz. Bölgeye bu hafta yaptığım ziyaret de işte bu amacı gütmektedir. Bu ziyaretim sırasında hem Yerevan’da hem Azerbaycan’da bulundum. Müsaade ederseniz, şunu da ekleyeyim, Başkan Clinton ve Dışişleri Bakanı Albright da bu konu üzerinde çok titiz çalışıyorlar ve bu çalışma ile çok ilgileniyorlar.
Biz Başkan Clinton’un gelecek ay Moskova’ya yapacağı gezisi için hazırlıklar yapıyoruz.. O bu ziyareti öncesinde bizim ilişkilerimizi tekrar gözden geçirmek ve belirtmiş olduğum amaçları Moskova’da gerçekleştirmek için bunlardan yararlanmak istiyor.
İzninizle, Size şunu da ileteyim, ben bir hafta sonra Minsk Grubu’nda eşbaşkanlık yapan diğer meslektaşlarımla Cenevre’de bir araya geleceğim. Biz bu görüşmede barış sürecini ileriye götürmek amacıyla yeni öneriler üzerine düşünce alış verişinde bulunacağız.
Eşbaşkanların görüşmesinden sonra ertesi gün üçümüz hep birlikte uluslararası örgütlerin temsilcileri ile temaslarda bulunacağız. Bu görüşmenin de temel amacı onarım çalışmalarının yapılması için zorunlu ihtiyaçların belirlenmesi ve değerlendirme çalışmalarının düzenlenmesidir. Cenevre’de düzenlenecek bu görüşmeye 12’den fazla uluslararası örgütün temsilcileri de katılacaklar ve biz işgalden kurtarılacak topraklarda göçmenlerin yerleştirilmesine yardım planlarını görüşeceğiz. Bu görüşme sırasında aynı zamanda işgalden kurtarılacak bölgelerde demiryollarının, elektrik santrallerinin, köylerin, kentlerin yeniden yapımı hakkında kapsamlı görüş alışverişinde bulunulacaktır. Onlar bunun son derece büyük bir görev olduğunu anlıyorlar.
Bunun yanı sıra kalıcı bir barışın sağlanmadığının da bilincindeler. Fakat düşünüyoruz ki, barışın sağlanması ile ilgili hazırlıkların yapılması için uygun zaman gelmiştir. Barış tesis edildiği takdirde hemen kişilerin kendi yerlerine geri dönmelerini sağlamak lazım.
Kişilerin yaşamının yeniden normale dönmesinin, bunu sağlamanın zamanı gelip çatmıştır. Hem Azerbaycan’da hem de Ermenistan’da. Biz bu aylar içinde aynı konularla da ciddi bir biçimde ilgileneceğiz.
Haydar Aliyev: Gerçekten, bugün çok önemli bir gündür. 55 sene önce büyük koalisyon – Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya, tabii ki, Avrupa’nın vatansever güçleri ile beraber, Alman faşizmine karşı nihayi bir zafer kazandı. Ben bugün gazilerle yaptığım görüşmede ve yaşamını kaybetmiş Azerbaycan vatandaşlarının hatırasını andığım sırada da bilhassa şu zaferin ne kadar önemli olduğunu ve o savaşın sadece 20.yüzyılda değil, belki de insanlık tarihinde ne denli korkunç olduğunu birkez daha hatırlattım. İkinci dünya savaşınınsona ermesinin üzerinden 55 sene geçmiştir, tekrar bir dünya savaşının yaşanmamış olması sevindirici bir durumdur. Fakat Birinci dünya savaşının üstünden daha 20 sene bile geçmeden bizim yaşadığımız yüzyılda İkinci dünya savaşı başlandı. Bu, şunu gösteriyor ki, insan toplumu, insanlık barışa giderek daha fazla özlem duymakta, barışa doğru ilerlemektedir.
İkinci dünya savaşınının ardından “soğuk savaş” başlandı. O da bir hayli sürdü. Fakat ona da son verildi. Sovyetler Birliği çöktü, Varşova Paktı dağıldı. Bizim ülkeler, aynı zamanda Azerbaycan bağımsızlığını kazandı. Bunların hepsi bu barış sürecinin bir sonucudur. Biz bunlara çok değer veriyoruz. Fakat bunun yanı sıra yerel savaşlar hâlâ giderilmiş değildir. Dünya savaşının yaşanmaması bizi sevindirdiği kadar, aynı zamanda bölgesel savaşların, ihtilafların çıkması bizi son derece kaygılandırıyor. Özellikle Azerbaycan’ı. Çünkü ülkemiz Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı yüzünden çok büyük zarar görmüştür. Tüm bunlardan dolayı da biz Azerbaycan’da barışı, belki de, dünyanın diğer ülkelerine, insanlarının hepsine kıyasla daha fazla istiyoruz.
Artık altı senedir, ki 14 Mayısta biz ateşkes koşulları altında yaşayalı altı sene olacaktır. Bu, Azerbaycan’ın nasıl bir barışçı politika izlediğini ve barışa ne denli bağlı olduğunu gösteriyor.
Biliyorsunuz, sizin Minsk Grubunun, onun eşbaşkanlarının – Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Fransa’nın katılımıyla barışı sağlamak için son yıllarda biz pek çok adımlar attık. Nihayet, bildiğiniz üzere, geçen sene Ermenistan Cumhurbaşkanı ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı arasında birkaç doğrudan görüşme yapıldı. Bugün ben bu görüşmelerin bizim barış doğrultusunda ilerlememizi sağladığını diyebilirim. Siz bunu iyi biliyorsunuz. Fakat bu barış sürecinin kesintiye uğramasında Azerbaycan’ın hiçbir suçu yoktur. Geçen sene ekim ayında Ermenistan’da, sizin de bildiğiniz, şu malum olayların yaşanması yüzünden barış süreci durduruldu. Ben birkaç kez bunu size aktardım, Dawos’ta yaptığımız görüşme sırasında, şubat ayında Washington’da Başkan Bill Clinton ile, Bayan Albright’la ve başka şahıslarla, – ki orada siz de vardınız, – devletinizin öbür yöneticileri ile yaptığım tüm görüşmelerde ben Azerbaycan’ın tutumunu ortaya koydum. Bu da şudur ki, biz barış sürecini sürdürmek istiyoruz.
Sizin bu sürece yeni bir ivme kazandırmak istiyor olmanız beni çok memnun etti. Sizin hem Ermenistan’a hem Azerbaycan’a yaptığınız gezi bunu kanıtlıyor. Ben bunu takdir ediyorum. Sizin bildiğiniz üzere, Cenevre’de eşbaşkanların temsilcilerinin toplantısı ve daha sonra eşbaşkanların hep birlikte uluslararası finans örgütleri ile görüşmesi de, tabii ki, artık sizin bu konuda çok ciddi niyetlerinizin olduğunu gösteriyor. Sizin bu planlarınıza ben çok umutla bakıyorum.
Siz Başkan Bill Clinton’un Moskova gezisi ile ilgili hazırlıklar yaptığınızı söylediniz. Bu ziyaret çerçevesinde Ermensitan-Azerbaycan anlaşmazlığının çözüm konusu da gündemdedir. Dilerim ki, bu konu gündemde ön sırada yer alsın. Başkan Bill Clinton’a şunu iletmenizi rica ediyorum, şubat ayında onunla yaptığımız görüşmeyi bir kez daha düşünsün. Görüşme sırasında o, bu sorunun barış yoluyla çözümlenmesi için elinden gelen herşeyi yapacağını bana birkez daha söylemişti. Sizin bu konudaki çalışmalarınızın sonuçlarını öğrenmeye biz hazırız. Sizin şimdi tekrar çalışmalara başlamanız ortaya öylesine öneriler çıkaracaktır ki, onlar sorunun daha da uzamasını değil, kısa sürede çözümünü sağlayacaktır, ben bundan kuşku duymuyorum.
Biz sizinle ekim ayında da yaptığımız görüşme sırasında artık barışın sağlanmasının mümkün olduğunu varsayarak, – ki bu sizin önerinizdir,- onarım konularını gündeme getirdik.
Kasım ayında İstanbul’da Başkan Bill Clinton’la görüşmemizde – ki siz de bu görüşmede hazır bulunuyordunuz – bu konular yeniden gündemde idi. Orada ben Minsk Grubu eşbaşkanlarından biri, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’la da görüşmemiz esnasında o, Avrupa Birliği’nin bu finans kaynaklarını harekete geçirip mutlaka onarım çalışmaları ile ilgilenmesi yönünde çok ciddi görüşler söyledi. Bunlar şöyle bir izlenim oluşturuyor ki, şu durumda biz muhtemelen yakın dönemlerde barışı sağlayabileceğiz. Bu yüzden de biz şimdi onarım çalışmaları hakkında müzakerelerde bulunuyoruz. Önceki yıllarda onarım çalışmaları asla gündemde olmamıştı. Zira şimdi şöyle denilebilir ki, o dönemlerde barışın sağlanması pek yakında gerçekleşecek gibi gözükmüyordu. Şimdi ise, sanırım, bu iyiye doğru gidiyor. Herşey size bağlıdır. Bizimle ilgili ne varsa, biliyorsunuz, biz bunların hepsini yapacağız. Bu nedenle sizin bu bilgileriniz beni çok memnun etti.
Carey Cavanaugh: Ben sizin, bugün bizim barışa daha fazla yaklaşmış olduğumuz yönündeki umutlarınızı ve inancınızı paylaşıyorum. Fakat bu da bilhassa Sizin önderliğinizle bağlantıldır. Sizin dayanıklı olmanız çok etkili olmuştur.
Ekim ayından sonra geçen süre Ermenistan açısından zorlu bir dönem oldu. Fakat ben inanıyorum ve derdim ki, Ermenistan’a, Erivan’a bu hafta yaptığım gezi de orada durumun istikrara kavuştuğunu birkez daha kanıtladı. Ben Erivan yönetiminin de barışa aynı bağlılık içinde olduğunu duydum ve bu süreci ileriye götürme isteklerini sezdim.
Bu fırsattan yararlanarak Sizin gazilerle ilgili de birkaç kelime söylemek istiyorum. Alman Ordusu tarafından çekilen bir filmden edindiğim izlenimleri asla unutamam. Şu film Hitler’in doğum günü partisinde çekilmiştir. Filmde o gün Hitler’e hediye olarak sunulan yaş pastayı gösteriyorlar. Harita şeklinde yapılan yaş pastadan Hitler’e ikram edilecek parça pastanın Bakü’yü gösteren bölümüydü. Hitler’in savaşı kazanması için Alman Ordusu Bakü’yü bir “pırlanta” olarak görüyordu. Fakat o bir türlü Hazar Denizi’ni gelip göremedi. Sizin halkınızın yiğitliği, cesareti onun buraya uzanan yollarını kesti. Onun “pırlanta”yı ele geçirememiş olması işte savaşın süresini kısalttı diye düşünüyoruz.
Biz Amerikanlar Almanlarla ilk defa Belçika’da karşılaştık, onlara orada rastadık. Bu savaşta, dövüşlerde biz zafer kazandık, zira onların benzini neredeyse bitmişti. Biz bu savaşta zafer kazandık, zira hepimiz tam bir birlik içinde bulunuyorduk. Siz Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyetler Birliği, Büyük Britanya ve diğer ülkelerle dayanışmasını anlattınız. Bu bakımdan, bugün aynı dayanışma bir anlamda Minsk Grubu’nda da mevcut bulunmaktadır. Rusya, ABD, Avrupa Birliği – herkes aynı amacı gerçekleştirmek için çaba gösteriyor. Allahın yardımıyla bugün tehlike de öncekinden farklıdır. Ama barışın değeri ve kıymeti eskisi kadar yüksektir.
Umarım, ortak çabalarımız sayesinde biz, eskiden olduğu gibi, bu defa da barışı sağlayacağız. Barışın tesisinin uzun zaman aldığının farkındayız. Sizin bunu bir daha anlayışla karşılamanızı, Sizin sabrınızı çok takdir ediyoruz. Bu sorunun uzaması Sizin halkınız açısından da sıkıntılara yol açmaktadır, biz bunu anlıyoruz.
Bildiğiniz üzere, geçen sene Aralık ayında ben Minsk Grubundan olan meslektaşlarımla beraber mülteci kamplarını ziyaret ettik. Biz mültecilerin ihtiyaçlarının bilincindeyiz. Şu mültecilerle kamplardaki görüşmelerimiz, onların ihtiyaçlarını kendi gözlerimizle görmemiz bizim daha etkin çalışmamızda sanki “yakıt”, “benzin” rolünü oynamıştır. Başka bir değişle, barışın tesisine, mültecilerin kendi yurtlarına, evlerine geri dönmesine yönelik çalışmalarda enerjimizin ve çabalarımızın yoğunlaştırılması için bize güç vermiştir.
Sizin ve Ermenistan’ın yardımı olmaksızın biz bu süreci ileriye götüremeyiz. Anlaşmazlık tarafı ülkelerin barışın sağlanması olasılığına bağlılığını görerek biz şimdi daha bir yüreklendik.
İzninizle, Başkan Bill Clinton’la ilgili bir konuya da değinmek istiyorum. Şubat ayında Sizinle bir araya gelen Sayın Clinton’un Size söylediklerini benim ona tekrar hatırlatmama hiç gerek yoktur. Zira Dağlık Karabağ ihtilafı ve onun çevresinde oluşmuş durum hep onun ilgi odağındadır, hep aklındadır. O, burada – Kafkasya’da anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulmasını hep istemiştir.
Fakat Size şunu da söylemek isterim ki, İstanbul’da Sizinle ve Cumhurbaşkanı Koçaryan’la yaptığı görüşmelerden sonra Sayın Bill Clinton bu konuya daha büyük özen göstermiştir. Siz de biliyorsunuz, o da bu sorunun çözümüne yardımcı olmak için elinden gelen herşeyi yapmaya hazırdır.
Sonda, müsaadenizle, ziyaretimin başka bir konusuna değinmek isterim. Bugün – şu Zafer Bayramı’nda sizin ülkenizde bulunmanın yanı sıra biz biliyoruz ki, yarın Sizin için özel bir gündür, Sizin doğum gününüzdür. Biz Size özel bir hediye getirelim istedik. Size uygun bir hediyeyi seçmek bizim için zor oldu. Sizin barış sürecine yaptığınız büyük katkının karşılığında bizim getireceğimiz hediyenin boyutlarının da çok büyük olması gerekiyordu, fakat uçak küçüktü. Daha sonra biz hediye ölçü olarak küçük olabilir, fakat onun anlamı ve değeri son derece büyük olmalı diye düşündük. Bu nedenle de ben Size küçük bir hediye getirdim.
Haydar Aliyev: O da ne?
Carry Cavanaugh: Bu Ağdam camisinin küçük bir parçasıdır, küçük bir bölümüdür. Bu küçük bile olsa, Sizin bütünlüğünü tekrar sağlamak istediğiniz toprağın bir parçasıdır. Umarız bir gün gelecek, o büyük caminin kendisi tamamen Size geri dönecektir. Biz de onun onarımına yardımcı olup, insanların orada dua etmesi için uygun ortamı sağlamayı başaracağız.
Haydar Aliyev: Çok sağ olun, Size teşekkür ederim. Siz beni çok duygulandırdınız. Doğrusu, bu kadar yaratıcılık ben beklemiyordum.
Ben biliyorum, Siz Ağdam’ı Aralık ayında ziyaret ettiniz. Eğer oradan, o camiden bir parça koparıp kendi yanınızda bulundurmuşsanız ve şunu bugün, doğum günümün arifesinde bana veriyorsanız, siz gerçekten de barışa gönülden bağlı bir insansınız ve Azerbaycan’ın barışı sağlaması için cani gönülden çalışıyorsunuz. Bu öyle ani oldu ki, biliyor musunuz, ben çok duygulandım. Ben size çok çok teşekkür ederim. Dilerim ki, sizin yardımınızla, bizim ortak çalışmalarımız sonucunda biz Ağdam’a gideriz, o camiyi onarırız, tüm işgal altındaki yerleri yeniden inşa ederiz.
Ben bu hediyeyi hep saklayacağım. Ağdam işgalden kurtulduktan sonra şu ricada bulunacağım ki, sizinle beraber oraya gidelim ve ben bunu değerli bir müze eşyası olarak orada saklanması için camiye vereceğim. Bu, benim çok yakında barışı sağlayacağımız konusundaki umudumu giderek artırıyor.
Siz bizim gaziler ve 1945 yılında kazanmış olduğumuz ortak zafer hakkında çok güzel şeyler söylediniz. Hitler’e doğum gününde sunulmuş olan yaş pastayı biz de biliyoruz, onu filmlerde izledik. Gerçekten şu pastada Bakü özellikle belirtilmişti ve onlar da Bakü’yü, Azerbaycan’ı ele geçirmek istiyorlardı.
Ben bugün gazilere konuşma yaparken şuna da değindim ki, o dönemde Azerbaycan, Sovyetler Birliği’nin ürettiği petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 70’ni üretiyordu. Eğer Bakü, Azerbaycan petrolü olmasaydı, zafer kazanmak çok zor olurdu.
Belçika küçük bir yerdir. Orada Almanların benzini bittiği için siz zafer kazandınız. Bir düşünün, Sovyetler Birliği gibi büyük bir bölgede gerçekten de benzini bitmiş olsaydı, Alman Faşizmi’nin zafer kazanması hiç de zor olmayacaktı. Evet, o dönemde biz Kafkasya’yı, Azerbaycan’ı savunduk, petrolü savunduk, Hazar Denizi’ni savunduk.
Bugün sizinle – Amerika Birleşik Devletleri ile, Batı ülkeleri ile beraber Azerbaycan’ın büyük petrol kaynaklarını barış için, demokrasi için, Azerbaycan’ın bağımsızlığı için kullanmaya çalışıyoruz. Bu alanda biz güzel başarılar sağlamış bulunuyoruz.
Şimdi bizim için en temel amaç barışı tesis etmektir. Barışı sağladıktan sonra burada herşey tamamen farklı olacaktır, bu konuda hiçbir kanıta gerek yok. Bu nedenle de ben şu ziyaretiniz için, barış sürecinin geliştirilmesi için bize verdiğiniz bilgiler için Size birkez daha teşekkür ederim. Sizinle bu yolda işbirliği yapmaya ve amacımıza ulaşmaya hazır olduğumuzu birkez daha söylüyorum. Teşekkür ederim.