Sayın bacılar ve kardeşler, şehit aileleri, 20 Ocak trajedisinde yaralanan ve bugüne kadar mustarip olan vatandaşlarımız, sayın konuklar!
Bugünlerde biz 20 Ocak faciasının dördüncü yıldönümünü anıyoruz. 20 Ocak faciası, Azerbaycan halkının tarihinin en kara sayfalarından biridir. Aynı gün, yani 20 Ocak`a bağlayan gece Azerbaycan halkı askeri, siyasi, manevi saldırıya uğradı, göğsüne süngü saplandı, halkımızı ezmek, iradesini çiğnemek, haysiyetine dokunmak için korkunç cinayetler işlendi. Bu trajedi Azerbaycan halkının hayatında büyük değişikliklere neden oldu. Üstelik bu trajedi önceki dönemlerde Azerbaycan halkının yaşadığı müsibetler ve olaylarla sıkı bağlantılıdır. Daha önce, bundan birkaç yıl önce saldırgan güçler tarafından Azerbaycan Cumhuriyeti`ni, Azerbaycan`ı parçalama, yıkma, Azerbaycan topraklarını istila etme girişimleri planlandı ve uygulandı.
Bütün bunları gerçekleştirmek için Azerbaycan halkının iradesini kırmak, halkımızı ezmek gerekiyordu. 20 Ocak faciası da işte bu sebepten yapıldı.
Aynı gün, aynı gece bizim değerli evlatlarımız, kardeşlerimiz, bacılarımız öldü, birçoğu yaralandı şimdi yaşıyor. Fakat mesele sırf bununla da bitmiyor. Aynı gün Azerbaycan halkına hakaret edildi. Aynı gün Azerbaycan halkı saldırıya uğradı. Maalesef, bizim içimizden halka ihanet eden kişiler bu saldırıyı örtbas etmeye çalıştılar. Dört yıldır, bu meseleye siyasi ve hukuki açıdan değer verilmemiştir.
Bununla birlikte bu Kanlı Ocak gününde halkımızın değerli vatandaşlarını kaybetmiş olmasına rağmen namusunu, şerefini koruduğunu belirtmek gerekir. Halkımız kanıtladı ki, kimse onun iradesini kıramaz. Özgürlük, bağımsızlık mücadelesi devam etti ve Azerbaycan Cumhuriyeti artık bugün bağımsız bir devlettir, kendi özgürlüğünü, egemenliğini sağlamıştır.
Yineliyorum, o günün anlamı hayatını kurban vermiş, yahut yaralanmış kişilerin sayısıyla belirlenemez. Bu günün büyük siyasi ve manevi anlamı vardır. Maalesef, devlet makamları, kurumları şu dört yılda bu konuda gerekli tutumu sergilemedi ve bazı vatansever insanlarımızın çığlığı, sesi duyulmadı, bilakis bastırıldı. Suçlular henüz açığa çıkarılmadı ve bu konu siyasi ve hukuki açıdan değerlendirilmedi. Ben şehit ailelerinin hepsine baş sağlığı diliyorum. Allah`tan size sabır diliyorum. Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak bu meselelerin araştırılması ve 20 Ocak faciasının siyas ve hukuki açıdan değerlendirilmesi için çabalarımı sürdüreceğime inanmanızı isterim.
Burada şehit ailelerinin, yaralanan insanların 20 Ocak faciası ile ilgili birçok sorunu ortaya çıktı. Şu dort yıllık süre zarfında bu sorunların çözümlenemediği hiç aklımın ucundan bile geçmezdi. Bu yüzden görüşmemiz bu anlamda bana çok şey kattı. Hemen size söylemek isterim: 5 Ocak tarihli kararımla oluşturulan komisyona, bundan böyle de çalışmalarına devam etmesi ve 20 Ocak faciasıyla ilgili tüm sorunların incelenmesi, çözümlenmesi yönünde eylemlerde bulunması talimatını veriyorum. Bu konuları ben bizzat denetleyeceğim. Sizleri temin etmek isterim ki, biz olanaklarımız çerçevesinde tüm sorunları çözmeye çalışacak ve ben bir cumhurbaşkanı olarak karar ve kararnamelerimle bu sorunların çözümü için gerekli önlemleri alacağım.
Ben bir konuda görüşümü sizinle paylaşmak istiyorum. İlk şehitlerimiz burada, şimdi Şehitler Hiyabanı (red. Şehitlik) denilen yerde (eskiden biz oraya Dağüstü park derdik) defnedildiler. Onlar Ocak faciasının şehitleridir. Orası kutsal bir yerdir, her birimiz için bir ziyaretgâhtır ve hep kutsal bir yer olarak tarihimizde kalacaktır. Bunun yanı sıra, 20 Ocak, yani 20 Ocak faciası şehitlerinin hatırasını ölümsüzleştirmek ve bu konunun Azerbaycan halkının tarihindeki büyük siyasi rolünü şimdiki ve gelecek kuşaklara hep göstermek için Bakü`de 20 Ocak faciası şehitleri için bir anit dikilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aynı gün, 20 Ocak gecesinde tüm şehit olanların isimleri bu anıta yazılmalı, kazınmalıdır. Bu, halkımızın tarihinde kalmalıdır.
Halkımız tarihi boyunca çok şehitler verdi. Ayrıca halkımız yüzyıllara dayanan zengin tarihi geçmişe sahiptir. Çok şehidimiz oldu, ancak her devrin şehitlerinin tarihte kendi yeri ve farklı dönemlerde yaşanan olayların kendi önemi vardı. 1990 yılının 20 Ocak faciası bu bakımdan özel bir önem arz etmektedir. Onun için bu olayı bilhassa vurgulamak gerekir.
Malumunuz üzere, son günlerde, özellikle 5 Ocak`ta imzaladığım kararın uygulanmaya konması üzerine bir çok konu belli oranda açıklığa kavuştu. Geçtiğimiz dört yıl zarfında 20 Ocak faciası hakkında imzalanan karar ve belgelerin listesi ve bazı yorumlar iki gün önce Azerbaycan Gazetesi`nde yer aldı. Bu karar ve belgelerin metinlerini okurken insan bir kez daha hayrete düşüyor ve hatta dehşet içinde kalıyor, öfkeleniyor. Geçtiğimiz dört yıl boyunca birincisi – bu feci olaya yönelik kayıtsız bir yaklaşımın olduğu, ikincisi – tutarsız bir siyasetin izlendiği, üçüncüsü de facianın örtbas edildiği açıkça ve net bir şekilde anlaşılıyor.
O dönemde, facia nedeniyle aynı gün hüzün günü ilan edildi. Bir süre sonra aynı günü farklı bir isimle andılar. Daha sonra aynı gün Şehitler günü olarak ilan edildi. Ben şimdi bu kararların ne dereceye kadar gerekçeli veya asılsız olup olmadığı hakkında konuşmak, özellikle bu kararların 20 Ocak faciasının siyasi anlamı ve içeriği ile ne derece uyumlu olduğuna değinmek istemiyorum ve bu arada pek örtüşmediğini düşünüyorum. Ancak tüm bunlar bizleri daha derinden düşünmeye, bu konuları bir bütün halinde değerlendirmeye ve bir sorumluluk almaya davet ediyor, Ocak faciasının siyasi özüne, anlamına uygun kararlar almaya neden oluyor. Sanırım, aynı komisyon bu konuda da ilgili önlemleri alarak bizlere sunacaktır. Ben bu konularla bizzat ilgileneceğim.
Malumunuz üzere, burada 20 Ocak faciası yaşandığında Moskova`da ikamet ediyordum ve ben 21 Ocak`ta, baskı altında olduğum, siyasi anlamda çok kısıtlamalara maruz kaldığım bir dönemde Moskova`da hem mitingde, hem basın toplantılarında açıklamalar yaparak bu meseleye yönelik tutumumu ifade ettim ve aynı gün orada Azerbaycan daimi temsilciliğinde Azerbaycan halkına gönderdiğim mesajda başsağlığı dilerklerimi ilettim. Hatta çok büyük zorluklar pahasına birkaç kişiyi telefonla arayarak, gönderdiğim başsağlığı mesajının Azerbaycan gazetelerinde yayınlanmasını veya matem töreninde okunmasını rica ettim. Fakat daha sonra hiçbir ricamın yerine getirilmediğini duydum.
O günler ben çok büyük bir üzüntü yaşadım. Bakü`de yaşanan olayları olabildiğince takip ediyordum ve şehitlerin cenaze törenine dönemin Azerbaycan yöneticilerinden hiç kimsenin katılmamış olması beni birkez daha öfkelendirdi. Şehitleri, Şeyhülislâm Allahşükür Paşazade, bizim aydınlar Şehitler Hiyabanı`nda defnettiler. Muhtemelen bunu hatırlıyorsunuz. Nitekim o feci dönemde halkın şehitlerinin cenaze törenine Azerbaycan yöneticilerinin katılmamış olması aynı kişilerin söz konusu facianın sorumlusu olduklarını ve o günden itibaren facianın üstünü örtbas etmeye çalıştıklarını kanıtladı.
Nasıl oluyor da, bu facianın nasıl meydana geldiğini hâlâ bulamıyorlar? Burada bir konuşma yapan şehit babası bir konuyu hatırlattı. Evet, o dönemde araştırma sırasında 16 ve 17 Ocak`ta hastanelerde bir takım yerlerin hazırlandığı ortaya çıktı. Evet, geniş odalar hazırlanmıştı, cerrahları uyarmışlardı. Çünkü bu saldırıyı organize etmişlerdi ve bunu yalnız Gorbaçov, yahut Moskova`daki diğer Sovyet Hükümeti, Komünist Parti yöneticileri teşkil etmemişti. Bunu öncelikle dönemin Azerbaycan Cumhuriyeti Komünist Partisi yöneticileri kendi halkını bastırmak, ezmek, iradesini çiğnemek için, halkın bağımsızlık hareketini bastırmak için, halkın onurunu kırmak için organize etmişlerdi.
Gerçek işte budur. Bu gerçeği açığa çıkarmak için büyük bir yetenek sahibi olmaya gerek yoktu. Maalesef, bunu saklamak için geçen dört yıl zarfında çok uğraştılar. Fakat saklayamayacaklar. Şunu bilin, yüz sene, yetmiş sene önce işlenen cinayetler şimdi açığa çıkarılıyor. İki-üç gün önce Moskova televizyonunda yayınlanan habere göre, 1921 yılında Kronstadt`ta gerçekten bir ayaklanma olup olmadığı araştırılmış ve orada hiçbir ayaklanmanın olmadığı anlaşılmış ve o dönemde isyancı olarak ilan edilen kişilerin hepsi 73 yıl sonra beraat ettirilmiştir. 1937 ve 1938`li yıllarda Azerbaycan halkının yaşadığı müsibetler, aydınlarımıza karşı uygulanan kıyım olgusu yirmi yıl sonra – 1956 ve 1957 yıllarında aydınlanmış ve suçlular tutuklanmışlar. Burada konu bazı insanların mahkum edilmesi değildir, gerçi bir mutlaka suçlu cezasını bulmalıdır. Konu, bu meselenin siyasi yönüyle, Azerbaycan halkının tarihine doğru bir şekilde yansıması ile alakadar. Bu yüzdendir ki ben şunu hep söyledim ve bir kez daha söylüyorum: 20 Ocak 1990 tarihinde Azerbaycan halkına yönelik siyasi ve askeri bir saldırı yapılmış ve üstelik bu, büyük bir suç teşkil etmiş ise, bunun örtbas edilmesi daha ağır bir suçtur ve halka yapılan büyük bir ihanettir.
Dün televizyonda Azerbaycan Milli Meclisi`nin oturumunu canlı yayımla izlemiş, muhtemelen oradaki atmosfere de tanık olmuşsunuzdur. Düşünsenize, dün Komisyon Başkanı, Azerbaycan Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı, Akademisyen, Bilim adamı, halktan biri, iki yıl bu meselenin üstünü örtbas etmek için uğraşan bir kişi olayların zaten böyle sonuçlanacağını kanıtllamaya çalışıyordu. Ben kendisiyle tartışmaya girmek zorunda kaldım. Sizler muhtemelen bunu izlediniz.
Bu yüzden iki sene önce, 21 Ocak 1990`da, Moskova`da geçirdiğim o zorlu dönemde sesimi duyurduğum gibi, ardından oradan kurtularak Bakü`ye gedliğimde kendime yer bulamadığım için Nahçıvan`a gidip orada yaşadığım sırada sesimi duyurduğum gibi, daha sonra – 1991 yılında Azerbaycan Yüksek Sovyeti`nin oturumlarında sesimi duyurduğum gibi, şimdi de sesimi duyuruyorum. Nitekim burada söz konusu olan birileri değil, bütün bir halktır. Halkın tarihi, halka yapılan saldırıdan söz ediyoruz. Azerbaycan halkına karşı bu saldırıyı, bir yandan başta Gorbaçov olmak üzere Sovyetler Birliği, Sovyetler Birliği Komünist Partisi yönetimi yaptıysa, öte yandan ve en fazlasını Azerbaycan Komünist Parti Yönetimi, Azerbaycan hükümetinin ileri gelenleri yaptı ve belki bu sonuncular daha fazla suçludurlar.
Belki bilmiyorsunuzdur, 1991 yılı Haziran ayında ben Moskova`da Komünist Parti`den istifa ettim. Ben 1943 yılından Komünist Parti üyesi oldum, sadakatle hizmet ettim. 1991 yılında Moskova`da Kremlin Sarayı`nda Komünist Parti`den ayrıldığım yönünde bir bildiri yayınladım. Niçin mi? Ben bugünlerde bu mektubu bulup yayınlamalarını rica edeceğim. O dönemde benim bu bildiriyi her yerde sakladılar. Orada partiden ayrılmamın nedenlerini yazdım. Birinci neden Komünist Parti yönetimi tarafından Azerbaycan halkının başına açılan bela ve Karabağ konusu bağlamında Azerbaycan halkına yapılan tacizdir. İkinci neden 20 Ocak faciası, Azerbaycan halkına karşı yapılan saldırı ve bu saldırının saklanmasıdır. Bu nedenlerden dolayı 1991 yılında Komünist Parti`den ayrıldım.
Söylemek istediğim şu ki, bu faciadan dolayı hep içim yandı, öte yandan vatandaşlık görevimi yerine getirmeye çalıştım ve bugün de tutumum aynı, yarın da aynı tutumu sürdüreceğim. Öncelikle adalet için, aynı zamanda Azerbaycan halkının namusunu, şerefini, milli benliğini korumak adına.
Fakat dün Milli Meclis`in oturumunda bir konu dikkatimi çekti, sadece Akademisyen Midhet Abasov değil, başkaları da bu konuda çok kayıtsızdırlar. Niçin mi? Çünkü kendileri bu işin içindedirler. Bu faciayı işleyen kişilerden hiçkimse Azerbaycan vatandaşı adını taşımaya hakkı yoktur diye düşünüyorum. Bazı kişilerin cezalandırılması küçük bir meseledir. En önemlisi, bu olaya tarihsel açıdan hukuki ve siyasi değer verilmesidir. Gelecek kuşaklar, Azerbaycan halkının bu tür felaketler yaşadığını, fakat halkın inancını kaybetmediğini ve tüm bu felaketler karşısında doğru bir değerlendirme yaptığını bilmelidir. Bu alandaki çabalarımı bundan böyle de sürdüreceğim ve kendi olanaklarımı değerlendirerek bu konuların aydınlatılması ve 20 Ocak faciasının hukuki ve siyasi açıdan değerlendirilmesi için uğraşacağıma inanmanızı isterim. Cumhuriyetimiz günümüzde de şehitler veriyor. Biz Vatanımızı savunuyoruz, topraklarımızı koruyoruz. Ancak 20 Ocak faciası şehitlerinin Azerbaycan tarihinde özel bir yeri vardır. Saygıdeğer şairimiz Bahtiyar Vahabzade çok doğru söyledi: onlar herhangi bir savaşa girmeden yurdunun, halkının özgürlüğü yolunda şehit düştüler. Bazıları söylüyor ki, sokağa çıkmamaları ve dolayısıyla şehit olmamaları için insanları uyarmak gerekirdi. Biliyor musunuz, bu kelimeler çok garibime gitti. Meğer konu, birilerinin gidip evinde saklanması ve tanklar geldiğinde kimseye birşey olmamasıyla mı ilgili? Yani bu durumda Azerbaycan halkı daha mı rahat edecekti? Çok tuhaf bir değerlendirmedir.
Ben tüm şehit olanlara bir kez daha Allah`tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum. 20 Ocak faciasının, bundan önce ve sonra Azerbaycan halkının yaşadığı felaketlerin hiçbirinin halkımızın iradesini kıramayacağına hepinizi temin etmek isterim. Azerbaycan halkı, tarihi, kahramanlık geleneklerini yüce tutarak Vatanını, toprağını, Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığını savunacak güce sahiptir. Şimdi savaş bölgelerinde kahraman savaşçılarımız cumhuriyetin topraklarını cesaretle, metanetle savunuyorlar ve bu hak davamızın, Azerbaycan topraklarının savunulması ve cumhuriyetimizin toprak bütünlüğünün sağlanması işinin güvenle yapıldığına ve ileride de yapılacağına emin olabilirsiniz.
Ben hem bugün, hem yarın için çok iyimserim ve sizleri de bu acıdan, sıkıntıdan kurtularak gelecek için iyimser olmaya davet ediyorum. İstikbalimizin tek yolu Azerbaycan Cumhuriyeti`nin bağımsızlığının güçlendirilmesi, toprak bütünlüğünün sağlanmasından ibarettir. Bunu başaracağımıza emin olun. Teşekkür ederim!