Rusya hükümeti, Azerbaycan Türklerinin tarihi toprakları içerisindeki, farklı yerleşim bölgelerinde, özellikle Bakü’de, Erivan’da, Zengezur da, Karabağ’da Ermenilerin sayısını artırmaya, onların hakim konumunu sağlamaya çalışıyordu. Bu politika, zaten sömürge elinde olan Azerbaycanlıların, gelecekte herhangi bağımsızlık eğilimlerinin önlenmesi ve yerel nüfusun sıkıştırılıp çıkarılarak yerine Ermeni-Hıristiyan bölgesinin oluşturulmasına yönelikti. Bu nedenle Ermenilerin örgütlenmesi ve silahlanmasına özellikle yardım gösteriliyor, onların Azerbaycan Türklerine karşı saldırgan hareketlerine destek veriliyordu. Yirminci yüzyılın başlarında Ermeniler ilk defa Azerbaycan’ın tarihi topraklarından yerli halkı sıkıştırıp çıkartmaya başladılar. Bu amaçla Ermenilerin Azerbaycan’da faaliyet gösteren terör örgütleri, 1905 yılında Bakü’de, Erivan’da, Zengezur da, Karabağ’da ve diğer bölgelerde toplu katliamlar yaptılar. 1905 Şubat’ında Bakü’de başlayan katliamlar, 1906 yılına kadar devam etti. Bu katliamlar sonucunda 50 binden fazla Azerbaycanlı katledildi, yüzlerce yerleşim birimi tahrip edildi. Aynı dönemde sadece Karabağ ve Zengezur da 200’den fazla köy yakılıp yıkılarak tahrip edilmişti. Bu köylerin yarıdan fazlası sonraları da dağıtılmış durumda kaldı, sadece az bir kısmına Azerbaycanlılar döne bildiler, kalanlarına ise Ermeniler yerleşti. Bu, Türkler’e ait yerleşim noktalarının, planlı bir şekilde ele geçirilmesi siyasetinin parçasıydı. Ermeniler Şuşa şehri ile ilgili özel planlar kuruyor, Azerbaycanlıları oradan tamamen çıkarmak istiyorlardı. Ermeni çeteleri 1905 yılının Ağustos ayında Şuşa’da, Azerbaycanlıların yaşadıkları mahallelere saldırdılar. Öyle bir ciddi silahı olmayan Azerbaycanlılar, Ermeni saldırılarını zorlukla bertaraf edebildi. Bu saldırı sırasında 100 kadar Azerbaycanlı öldürüldü, 20 kadar ev yakıldı. Ermenilerin Şuşa’ya ikinci saldırısı ise 1906 yazında yaşandı. Beş gün süren savaşlarda Ermeniler şehri ele geçirmeleri engellense de, Şuşa büyük yıkıma maruz kaldı. Fakat 1905-1906 yılı katliamları sırasında, Ermeniler kısmen öz amaçlarına nail olabildiler. Öyle ki, 100 kadar yerleşim noktasını ele geçirerek meskunlaştılar, bazı yerleşim bölgelerinde, özellikle de Erivan ve Bakü’de Azerbaycanlıların sayılarını azaltmayı başardılar. Bu azalma nüfusun bir bölümünün katledilmesi, bazılarının ise yeni katliamlar tehlikesi karşısında göçüp gitmeleri ile elde edilmişti. Ermenilerin kirli niyetlerinin daha geniş çapta gerçekleşmesine Ahmet Bey Ağaoğlu’nun komutasındaki “Difai” (Savunma) teşkilatının oluşturulması engel oldu. 1905 yılının sonu ile 1906 yılının başların da, az zaman içinde oluşan “Difai” örgütü, halkı seferber ederek direniş hareketini organize etti ve Ermeni silahlı birliklerinin önünü alabildi. Fakat bu geçici bir durum idi. Dış güçlere yaslanan ve onlardan yardım alan Ermeniler, geri çekilerek teşkilatlarını güçlendirmeye, daha radikal teşkilatlar kurmaya, takımlarını daha geniş çapta silahlandırmağa ve yeni saldırılara hazırlanmaya başladılar.
Bir süre sonra uluslararası alanda “Balkan bunalımının ortaya çıkması, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Ermeni terör örgütleri yeniden gözlerini Türkiye topraklarına yönelttiler. Onlar, Türkiye’de bozgunculuk faaliyetlerine, silahlı ihtilallara ve sivil halka karşı katliamlara başladılar. Ermeni silahlı birliklerinin “aktivitesi” sonucunda 200 binden fazla sivil katledildi, ülkenin çeşitli eyaletlerinde yoğun çatışma ve sivil itaatsizlik durumu oluştu, bölücülük eğilimleri güçlendi. Türkiye hükümeti durumdan çıkış yolu olarak, 1915 yılının Nisan ayında Ermeni çeteleri ve terör örgütlerinin, körükleyici faaliyetlerde bulunan bazı din adamlarının tutuklaması ve, hemen sonra ise Ermeni ahalisinin ülkenin diğer arazilerine aktarılması ile ilgili kararlar vermekte gördü. Bu kararlı adımlarla Ermenilerin bozguncu ve ihanetkar hareketlerinin önü alındı. Türkiye hükümetinin kesin tutumu ile karşılaşan Ermeni terör örgütleri, öz niyetlerine nail olamayınca, manevra yaparak meydana sahte “Ermeni soykırım” ı denilen meseleyi attılar. Onlar, bu meseleden bugüne kadar yararlanmağa çalışsalar da, ciddi sonuçlara nail olamıyorlar. Ermenilerin sahte “soykırım” ı dünyaya tanıttırma girişimleri, artık sıradan propaganda kampanyasına çevrilmiştir ve hiçbir devlet tarafından ciddi karşılanmıyor. Son 40 yıl içinde bu mesele, zaman, zaman, ayrı, ayrı, devletler tarafından gündeme getiriliyor, dolaylı çıkarlar için kullanılıyor, sonra da mesnetsiz ve sırf sahte olduğu için yeniden rafa kaldırılıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Ermeni terör örgütleri, Güney Kafkasya ve ilk olarak Azerbaycan’da yeniden faalleştiler. Rusya İmparatorluğu’nun derin siyasi ve ekonomik kriz içerisinde olması, her yerde, özellikle de ücra yerlerde karışıklığın hüküm sürmesi, Ermenilerin bu faktörden faydalanarak, kanlı olaylar çıkarmasına ortam sağlıyordu. Rusya’da iktidar uğruna mücadele eden siyasi güçlerin hepsi, Hıristiyan faktörünü baz alarak Ermenilere siyasi ve askeri destek veriyorlardı. İyi silahlanmış Ermeni terör örgütleri bir takım bölgelerde, özellikle de Bakü, Erivan, Zengezur, Karabağ ve Nahcivan’da Türk-Müslüman nüfusunu sıkıştırıp çıkartmaya ve bu bölgeleri kontrol altına almaya çalışıyorlardı. Amaç bu arazileri dünya birliğine sözde Ermeni yerleşim birimleri gibi sunmaktı. Onlar büyük devletlerin yardımı ile bu yerlerde “Ermeni devleti” kurmak umudunda idiler. Rusya Bolşevikleri, Bakü’de Ermeni taşnaklarına arkalanıyordular. 1917 yılının Kasım-Aralık aylarında burada Bolşevik-Taşnak ittifakı kuruldu. Bu ittifaka, V.Lenin tarafından Kafkasya’ya olağanüstü komiser olarak gönderilmiş S.Şaumyan rehberlik ediyordu. Ermeni çeteleri 1918 yılının başında Türk-Müslüman nüfusa karşı toplu katliamlara başladılar. Demek oluyor ki, hiç bir silahı, organize gücü olmayan sivil halk, onlara ciddi direnç gösteremiyordu. Ermeniler bütün bölgelerde aynı taktiği kullandılar. Türkiye’deki, Amerikan silahlı kuvvetlerinin başkanı Amiral Mark Bristol sonraları yazıyordu:”Ben, General Dro (Ermeni terör takımlarından birinin yöneticisi-yazar) ile birlikte hizmet etmiş kendi subaylarımın, bana aktardıkları bilgilere göre biliyorum ki, savunmasız köyler öncelikle bombalanıyor, sonra istila ediliyordu. Kaçıp gidemeyen sakinler, acımasızlıkla öldürülüyor, köy talan ediliyor, büyük ve küçük baş hayvanlar götürüldükten sonra ise köy yakılıyordu. Müslümanlardan kurtulmak için bütün bunlar sistematik şekilde gerçekleşiyordu “. Tek merkezden yönetilen Ermeni çeteleri, her yerde aynı senaryoyu hayata geçiriyor, aynı vahşetleri uyguluyordular.
1917 yılının Aralık ayında Kafkasya’da savaşan Rus ordusu dağıldı. Ermeniler, derhal bu durumdan istifade ederek Rus ordusunda görev yapan soydaşlarından oluşan 3 Piyade Tümeni, bir süvari ekibi ve ayrıca yerli çete alayları kurdular. Azerbaycan Türkleri, Rusya hakimiyeti tarafından itibar edilip orduya çağırılmadıkları için, bu ortamdan yararlanarak kendi silahlı kuvvetlerini oluşturamadılar. Sonuçta Azerbaycan’ın sivil nüfusu sadece terör örgütleri ile değil, hem de nizami Ermeni ordusu ile karşı karşıya kaldı.
Ermeni çeteleri, o zamana kadarki en büyük katliamlarını 1918 yılının mart ayında sergilediler. Martin 18 inde 20 binlik Ermeni-Bolşevik silahlı kuvvetleri, Şamahı’ya girerek, yerli ahaliye zulüm ettiler. Ayın sonuna kadar devam eden katliam sonucunda, 12 bin Azerbaycanlı katledildi. Bakü’de, 30Martdan 2 Nisana kadar Ermeni orduları tarafından yapılan soykırım sonucunda, 18 bin sivil katledildi. Aynı zamanda Guba kazasına giren haydutlar, 3 bine yakın Guba lıyı öldürdüler. Bir kaç gün içinde Ermeni bolşevik terör çeteleri, Bakü’de, Şamahı da, Guba’da, Erivan’da, Zengezur da, Nahçıvan’da, Karabağ’da ve diğer bölgelerde 50 bin kişiden fazla sivil nüfusu katlettiler. Ermenilerin yaptıkları kitlesel katliamlar, bununla da bitmiyordu. 1919 yılının Ağustos ayında Ermenistan hükümeti, Batı devletlerinin baskıları karşısında bazı cinayetleri itiraf etmek mecburiyetinde kaldı. Ermenistan hükümeti, resmi beyanatla haydut çetelerinin Andronik, Manukyan, Saakyan ve Kaçaznuni gibi başkanlarının suç faaliyetleri sonucunda, 1918 yılı boyunca Kafkasya’da 400 bin Azerbaycan Türk’ünün, 120 bin Gürcü nün, 15 bin Kürt’ün ve 22 bin Lezgi nin öldürülmesi gerçeğini teyit ederek, bu katliama karışan kişilerin cezalandırılacağına dair, taahhüt verdi.
1918 yılının Mayıs ayında Güney Kafkasya’da, Azerbaycan Türkleri ve Gürcülerle beraber, Ermeniler de kendi bağımsızlıklarını ilan ettiler. Doğu’da ilk demokratik cumhuriyet kurmuş Azerbaycan halkı, bağımsız devletçiliğini kuvvetlendirmekle birlikte, Ermenilerin sonu gelmeyen ve bir o kadar da kısır toprak iddialarını en azından o dönem için bertaraf etmiş oldu. Ermeniler, kendi bağımsızlıklarını Tiflis’te ilan etmişlerdi, fakat bağımsız devlet kurmak için ne alanları, ne de siyasi merkezleri vardı. Ne pahasına olursa olsun, Güney Kafkasya’da Ermeni devleti kurmak isteyen itilaf devletleri İngiltere, ABD, Fransa ve diğerlerinin ısrarlı ricaları ve baskıları karşısında, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti taviz vermek mecburiyetinde kaldı. Azerbaycan Milli Konseyi (Parlamentosu), 29 Mayıs 1918 tarihli kararı ile Erivan kenti, çevre bölgeleri ile birlikte kendi devletlerini kurmak için Ermenilere verildi. Aynı kararda, bu iyi niyet adımının karşılığında Ermenilerin asılsız toprak iddialarından vazgeçmesi şart konmuştu. Ermeni hükümeti de, bu şartla anlaşmıştı. Daha sonra, Türk hükümeti de bu topraklarda Ermeni devletinin kurulmasına rızasını verdi. Eski Azerbaycan Türk topraklarında Ermeni devleti böylece kurulmuştu. O zaman onun arazisi 9 bin km kare, nüfusu ise 324 bin kişi idi. Ermeniler birkaç yıl içinde komşu Azerbaycan topraklarını türlü hilelerle kendi sınırları içerisine dahil edip, arazilerini 30 bin km. kareye ulaştırarak, Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin daha önce gösterdiği iyi niyet adımı karşısında, toprak istilasıyla cevap verdiler. Kısacası, Ermenilere yakışır bir biçimde teşekkür ve minnettarlıklarını sunmuş oldular. 1918-1920. yıllarda şimdiki Ermenistan adlandırılan bölgelerden, 565 bin Azerbaycan Türkü zorla sınır dışı edildi. 1922 yılı verilerine göre, bu bölgelerde yalnızca 10 bin Azerbaycanlı kalmıştı. Sınır dışı edilmiş Azerbaycanlıların bir kısmı sonradan geri dönebildiler. Taşnakların iktidarda olduğu 2 buçuk yıllık dönemde, 489 bin Azerbaycanlı katledildi, 157 köy tamamen, 67 köy kısmen Azerbaycanlılardan “temizlendi”. Böylece, 1828 yılından başlayan süreç, 1920 yılında şuan Ermenistan denilen bölgelerde, 738 Türk-Müslüman köyünden yerli kadim nüfusun tehcir edilişi ve o yerleşim noktalarının tam olarak Ermenileştirilmesiyle ile sonuçlandı.
1918-1920. yıllarda Ermenistan hükümeti ele geçirdiği Azerbaycan toprakları ile yetinmiyor, diğer bölgelere, özellikle de Karabağ, Nahçıvan ve Zengezur’a karşı iddialar ileri sürüyor, zaman,zaman o bölgelere silahlı çete baskınları düzenliyordu. 1918 yılının ortalarında Ermeni çeteleri Andronik, Dro ve Njden’in kumandasında Karabağ, Zengezur ve Nahçıvan’a girerek toplu katliamlar sergilediler. 1918 yılı Mart ayında 10 bin kişilik Ermeni ordusu Nahçıvan’ın Düşün, Venend, Hanağa, Ağrı ve diğer köylerinin üzerine saldırıya geçtiler. Daha sonra onlar Ordubat üzerine de yürüdüler. Düşman, direnişle karşılaşınca geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. O zaman onların Zengezur saldırıları da başarısızlıkla sonuçlandı. Andronik’in haydut çeteleri, bu yılın Mayıs-Ağustos aylarında ilerleyebildiler. Onlar Sisyan bölgesini ele geçirdiler ve Şuşa ya yaklaştılar. Zengezur’un kaza reisi 1918 Eylül’ünde Azerbaycan hükümetine gönderdiği raporda bildiriyordu ki; Andronik’in haydut çeteleri sık,sık köylere saldırıyor, sivil halkı katlediyorlar. Bu ortamda Azerbaycan hükümeti doğru karar alarak, Karabağ bölgesini tek bir genel valilik altında topladı. Bu karar 29 ocak 1919 da verildi ve merkezi Şuşa şehri olmakla birlikte genel valiliğe Şuşa, Cavanşir, Cebrail ve Zengezur kazaları dahil edildi. Hüsrev Bey Sultanov genel vali tayin edildi. Hüsrev Bey Sultanov’un çabaları sonucunda Ermenilerin aralıksız saldırıları ve terörist atakları engellendi. Hüsrev Bey’in düzenlediği bu savunma birlikleri Ermenileri birkaç yönde yenilgiye uğrattılar ve sonuçta düşman geri çekilmek mecburiyetinde kaldı.
Azerbaycan hükümetinin yurtiçinde ve yurtdışında yaptığı başarılı siyaset, hem askeri, hem de diplomasi alanlarında elde ettiği sonuçlar Ermenilerin kirli amaçlarını hayata geçirmelerine imkan vermedi. Azerbaycan toprak bütünlüğünü korumaya muktedir olduğunu ortaya koydu. Dünya birliği ise kendi bağımsızlığını korumaya muktedir olan Azerbaycan’ın kararlı iradesi karşısında boyun eğmek mecburiyetinde kaldı. 1920 yılı Ocak ayının 11inde dünyanın yeni haritasının belirlendiği Paris Konferansında Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, egemenlik hakları ve bağımsızlığı tanındı. Ermenistan’ın asılsız iddialarının kurbanına çevrilmiş Karabağ, Nahçıvan, Zengezur dünya birliği tarafından Azerbaycan’ın ayrılmaz bölgeleri gibi tanındılar. Azerbaycan’ın batı sınırları 2300 yıl önce olduğu gibi yine de şimdi Ermenistan denilen bölgelerin merkezinde bulunan Gökçe Gölü’nün üzerinden geçirdi.
Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı nefretini ve vahşiliklerini yansıtan, birçok olgulardan sadece bir kaçını dikkate sunuyoruz:
* Çok yerde halk silahları olmadığı için canlarını kaçmakla kurtarıyordular. Erivan şehrinin Menkus köyünde yaşlı bir kişi olan Nevruz Kazım oğlu, 1905 yılı Haziran ayında köyü terk eden ahaliye: “Nereye kaçıyorsunuz? Başka milletlerin yanında bizim başımızı önümüze eğdirmek mi istiyorsunuz? Siz bu kaçışla Ermenilerden kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz? Bunlardan korkup kaçtıkça, bunlar daha da vahşileşerek sizi öldürene kadar peşinizi bırakmayacaklar “diye seslenerek, onları vazgeçirmeğe çalışıyordu. Ermeniler köye girdiğinde Nevruz bey sonuna kadar savaşarak, esir düştü. Ermenilerin ağır işkencelerinden sonra, Tirabat köyünün papazı Ayrapet tarafından kafası kesilerek şehit edildi.
* Akdere ilçesinin Umutlu köyü halkı o zaman çok vahim katliama maruz kalmıştı. 28 Aralık 1905 yılında, 500’den fazla kişi komşu köylere sığınmak için kaçarken, yolda komşu Ermeni köyünün muhtarı Abram ile karşılaşırlar, Abram onları kandırarak kendi köyleri olan, Ayvalı köyüne götürür. Gece onlara her taraftan hücum eden Ermeni çeteleri, bütün erkeklerin kafalarını diri diri keserken, eşlerinin bir bölümünü alıkoyup, kalanları öldürdüler. Öldürülen kadınların arasında hamile olanların karınlarını hançerle yardılar. Alıkonulanlar arasında ki bir annenin gözleri önünde 4 çocuğunun başlarını diri diri kestiler. Bu hücumdan sadece 30 kişi canını kurtarıp kaçabildi.
* Ordubat’ın Sakarsu köyünde Ermeniler, 62 kadının ve bir çocuğun cesetlerini doğrayarak bir yere yığmıştılar. Molla Hasan Efendi’yi parça,parça etmişlerdi. Hasan Efendi’nin öldürüldüğü yerde bir kilim parçası bulundu. Kilimi kenara çektiklerinde öldürülen 15 bebeğin kesilmiş başları ve birbirine karışmış bedenleri ortaya çıktı.
* Şuşa Kalesi’nin doğu tarafında sonraları Bağırqan Dağı denilen yerde bir yüksek kaya vardı. Orada Avan adlı Ermeni’nin çetesi yerleşiyordu. Avan’ın emriyle nerde bir Müslüman Türk yakalansa oraya götürülüyordu. Yakalanan Müslüman Türkleri orada soyunduruyor, boynunun arkasında ki deriyi biraz soyup, soyulan bölüme delik açtıktan sonra, ağacın dalını eğip derinin soyulmuş bölümünde ki deliğe takarak dalı bırakıyorlardı. Hızla yukarı kalkan dal adamın derisini diri diri soyup çıkarıyordu. Aynı kişinin bağırtısı göğe yükseliyordu. O yüzden de halk bu dağa “Bağırgan” adı vermişti.
* 1918 yılı Mart ayında Bakü katliamlarına tanık olmuş Kulner soy isimli bir Alman 1925 yılında kendi ülkesinde “ Ermeniler, Türk mahallelerine giriyor, karşılarına çıkan herkesi öldürüyor, kılıçla parçalıyor, süngü ile delik deşik ediyorlardı. Evleri yakıyor, çocukları yanan evlerin içerisine atarak, onların diri,diri yanmalarını seyrediyorlardı. Üç-dört günlük bebekleri süngülerin ucuna takıyordular. Katliamdan birkaç gün sonra bir kuyudan çıkarılan 82 Müslüman cesedinin kulakları, burunları kesilmiş, karınları yırtılmıştı” diye yazarak Ermeni vahşetini gözler önüne seriyordu.
* Zengezur’un Tat köyünde Ermeniler kendi doktorlarının muayenesi sonucunda, sağlıklı görünen Müslüman erkek ve kadınların başlarını diri,diri kesip kanlarını özel kaplarda topluyordular. Aynı köyden 70 çocuğun karnlarına süngü geçirip yolun kenarında ki trafik çizgisinde dizmiştiler. Yine aynı köyden İbrahim isimli bir gencin elini kolunu bağlayıp, canlı,canlı köpeklerin önüne atarak, köpeklerin onu paramparça edişini bir caninin şehvetiyle seyretmişlerdi.
* Ermeniler Zengezurun Ferecan köyünden Hasan ve Hasan Ali adında 2 kardeşi ele geçirirler. Hasan’ın ayaklarına nal çakarak, kızdırılmış şişlerle gözlerini oyar, sonra balta ile el ve ayaklarını doğramıştırlar. Hasan Alinin vücudunu ise çanlı,canlı parçalayıp yerlere atıyorlardı.
Bu örnekleri, yüzlerle binlerle çoğaltabiliriz. Bunlar, sadece bir kaçı.
Akif Nağı “Karabağ Savaşı. Kısa tarih” kitabından alıntı
www.karabakh-doc.azerall.info