Ermeni Diasporası, 100 yıla yakın bir süredir Dünya Kamuoyunu tekyönlü, çoğu kez yanlış ve hatta bilinçli olarak saptırılmış kaynaklarla bilgilendirmiştir. Günümüzde bazı ülke parlamentoları ve kamuoyu 1915 olaylarını ermeni iddiaları ekseninde „soykırım“ olarak görmüş veya görmeye başlamıştır.
Türkiye, son 18 yıla kadar ne yazık ki bu alanda sessiz kalmayı yeğlemiş, bu konunun Ermeniler tarafından zamanla gündeme taşınmayacağını sanmıştır. Aksine özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde ve diğer bir çok ülkede Ermeni Diasporası bu amaçla adeta bir şirket gibi örgütlenerek, binlerce kişinin bu yoldan geçimlerini sağlayan meslek sahibi olmuşlardır. Ermeni Diasporasi sözde soykırım iddialarını sürekli gündemde tutarak, bir yandan Dünya’nın bir çok ülkesindeki Ermeniler arasında kendi kimliklerini korumayı amaçlarken, diğer yandan da Türkiye`den tazminat ve hatta toprak taleplerini bir baskı aracı olarak korumayı istemektedir.
Ermeni Diasporasının 90 yılı aşan sürede yaptığı tek yönlü ve her türlü objektiflikten uzak yazılı ve görsel yayınlar tabii ki etkisini göstermiş, yanlış ve çarpıtılmış iddialar bazı ülkelerde giderek adeta tek gerçekmiş gibi görülmeye başlanmıştır.
Ermenistan ve Ermeni Diasporasının 1915 olaylarını son yıllarda daha da yoğunlukla kamuoyuna ve bazı ülke Parlamentolarına taşımalarının en önemli diğer nedeni de, ağır Rus silahlarıyla işgal ettikleri Azerbaycan toprakları, bir milyona yakın Azerbaycanlı mülteci ve Dağlık Karabağ sorununu, böylece, gündem dışı tutmaktır. Bu strateji son derece bilincli olarak önemle izlenmektedir.
Kuşkusuz, bu yoldan Ermenistan ve Ermeni Diasporası özellikle Mart/Nisan 1918’de Azeri Türklerine karşı yapılan katliamları ve 1992’de yerle bir edilen Hocalı’da çoğu kadın ve çocuktan oluşan 600’ı aşkın insanın katliamını da gündem dışı tutmaya çalışmaktadırlar.
Dünya Kamuoyunun gerçekleri artık objektif kaynaklar ışığında öğrenmesi gerekmektedir. Bu nedenle de Türkiye ve Azerbaycan’ın bu konuya çok daha önem vererek, çarpıtılmamış, saptırılmamış kaynakları ve değişik ülkelerde varolan arşiv belgelerini önemli dillerde yayınlayarak Dünya Kamuoyunun objektif bilgilenmesini sağlamaları gerekmektedir.
Eğer Ermenistan ve Ermeni Diasporası günümüze değin Dünya Kamuoyuna sundukları bilgi ve kaynakların gerçekliğine inanıyorlarsa, Rusya, Fransa, Almanya, İngiltere, ABD, Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’daki belgeler, kaynaklar ve arşif materyalleri ile neden yüzleşmekten kaçınmaktadırlar. Neden Türkiye’nin, bu kaynakların Türk, Ermeni ve uluslararası uzman bir tarihçiler komisyonu tarafından araştırılması önerisine yanaşmamaktadırlar. Ermenistan ve Ermeni Diasporası eğer böyle kapsamlı bir araştırmayla, gerçeklerin ortaya çıkacağından ve bu güne değin Dünya Kamuoyunun nedenli yanlış bilgilendirilmiş olmasının ortaya çıkacağından endişe duymuyorsa, Türkiye’nin bu önerisi neden kabul edilmemektedir?
Dünyanın birçok yerinde aynı bölgede veya komşu ülke durumunda olan halklar arasında uzun süren savaşlar yapılmış, sonderece acılı olaylar yaşanmıştır. Buna en belirgin örnek, Almanya Fransa arasında İkinci Dünya savası sonrasına değin yüz yıllarca süregelen savaşlar ve iki halkın yaşadığı inanılmaz acılardır. Almanya ve Fransa, 1950’lerden bu yana bu acı tarihlerinden ders çıkararak iyi ve hatta dost komşuluk ilişkisini yaşama geçirebilmeyi başarmışlardır. Bunun önkoşulu, her iki tarafın da gerçeklerin olduğu gibi aydınlanmasını istemeleri ve iyi komşuluk ilişkilerinde kararlı olabilmeleridir.
Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye ile iyi komşuluk ilişkilerinin ve Kafkaslar’da barışın sağlanabilmesi için öncelikle ve koşulsuz olarak Ermenistan’ın, birçok uluslararası karara uyarak, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi, mültecilerin kendi evlerine dönebilmeleri ve Dağlık Karabağ sorununa barışçıl bir çözüm bulunmasına evet demesiyle mümkündür. Barışın ve iyi komşuluk ilişkilerinin sağlanması bu ülke halklarının yararına olacaktır. Ermenistan’ın ve hiçbir ülkenin, Azerbaycan’dan topraklarının beşte birinin işgaline ve bir milyona yakın insanının evinden barkından kovulmuş olarak yaşamasını kabul etmesini beklemeye hakkı yoktur.
Çarlık Rusya’sı, yüz yıllarca sürekli savaş halinde olduğu Osmanlı İmparatorluğu ile arasındaki sınır bölgede, kendi kontrolünde ve Hıristiyan dinine mensup bir tampon bölge oluşturma amacıyla, Batı Kafkas’larda Ermeni nüfusunun yoğunluk kazanması için eskiye uzanan bir politika izlemiştir. Bu bölgeye Ermeni’lerin göçü sağlanarak nüfus dengelerinin Ermeni’ler lehine değişmesine çalışılmıştır. Günümüzün çözüm bekleyen Dağlık Karabağı sorunu da, bu politikalar sonucu ortaya çıkmıştır.
Prof. Dr. Hakkı Keskin
2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili
ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi