ŞUŞA’NIN ERMENİSTAN ORDU BİRLİKLERİ TARAFINDAN İŞGALİ
Tarihi
Şuşa kalesinin kuruluşu 1750-1751 yıllarına rastlamaktadır. Karabağ tarihçilerinin verdikleri bilgilere göre, 1750 yılında Şuşakend köyünün az ötesinde yüksek, sarp kayalık üzerinde kalenin yapımına başlandı ve 1756-1757 yıllarında yapımı tamamlandı. Karabağ Hanı Penah Ali Han Şuşa’yı kendine başkent yaptı ve burayı surlarla çevirerek sağlam bir kale-kente dönüştürdü. Kent bir süre Penah Ali Han’ın onuruna “Penahabad”, daha sonraları “Şuşa Kalesi” ve “Şuşa” adlandırıldı.
1751 sonrası tarihi olaylarda hep Şuşa’nın ismine rastlamak mümkün. Şuşa Kalesi kurulduğu ilk yıllardan itibaren pek çok saldırıya göğüs germiş, kanlı savaşlara tanık olmuştur. “Karabağname” yazarlarının verdiği bilgiye göre, 18. yüzyılın 50’li yıllarında Penah Ali Han daha Şuşa Kalesi’nin istihkamlarla çevrilmesi ile uğraşırken, 1751 yılında İran Şahı Muhammed Hasan Han Kaçar’ın orduları Karabağ’a saldırdı ve bir ay boyunca kenti kuşatma altında tuttu. Fakat kalenin yüksek ve sağlam surları İran Şahını kuşatmayı kaldırıp geri dönmek zorunda bıraktı. Birkaç yıl sonra, 1758’te Urmiye hükümdarı Feth Ali Han Avşar büyük bir orduyla Karabağ Hanlığına saldırdı, 6 ay süreyle Şuşa Kalesi’ni kuşatma altında tuttu, fakat fethedemedi.
Penah Ali Han’ın ölümünün ardından İbrahim Halil Han (1763-1806)’ın döneminde Karabağ Hanlığı daha da güçlendi. Hanlığın topraklarında Eskeran, Ağoğlan kaleleri, Şuşa Kalesi’nin yeni surları ve diğer dikkate değer, stratejik önemli kaleler inşa edildi. Şuşa kısa sürede bir hayli genişledi, doğal güzellikleri, yüksek binaları ve muhteşem kale surları ile büyük bir şehre dönüştü.
Şuşa Kalesi uzun süre Azerbaycan’ın Karabağ Hanlığı’nın başkenti oldu. 18. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kentin nüfusu hızla arttı ve Şuşa Azerbaycan’ın en önemli şehirlerinden biri haline geldi. Daha Penah Ali Han döneminde şehirde çok sayıda bina inşa edilmişti. Şehir giderek daha güzel bir çehreye sahip oluyordu. 18. yüzyılın 80’li yıllarında şehrin çevresine üçüncü büyük surlar inşa edildi. Bu dönemde şehirde çok sayıda zanaatkâr mahalleleri oluşuyor, ticaret hızla gelişiyordu. Şuşa’dan olan tüccarlar Tebriz, Tahran, Moskova ve diğer şehirlerle ticari ilişkiler kuruyorlardı. Şehirde “Penahabadi” isimli gümüş madeni paralar darp ediliyordu.
Şuşa’nın Pazarbaşı denilen semtinden Şeytanpazarı’na kadar uzayan kapalı çarşı ve şehrin ana caddesi “Rastapazar” olarak isimlendiriliyordu. Şuşa kapalı çarşısının eşsiz görünümü ana caddeyle bağlantılı Pazar Meydanı ile tamamlanıyordu. Şehrin “Meydan” olarak isimlendirilen ana meydanı Rastapazar sokağı boyunca inşa edilen dükkanlardan, ticarethanelerden, çift katlı kervansaraydan ve “Cuma Mescidi” olarak tabir edilen çift minareli camiden oluşuyordu.
19. yüzyılın ilk yarısında şehrin toplam nüfusu, civar bölgelerden oraya göç eden zanaatkâr, bilim adamı ve küçük sanat erbapları ile birlikte 20 bine ulaşmıştı. 1832 yılında Şuşa kazasında faaliyette olan sınai işletmelerin listesi şöyleydi: 42 ipek kumaş üretimi işletmesi, 28 pamuk kumaş dokuma işletmesi, 20 deri işleme fabrikası, 1 tuğla ve 1 sabun fabrikası, 3 boya atölyesi.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Şuşa Azerbaycan’ın politik, ekonomik ve kültürel yaşamında önemli rol oynamaya başladı. Bu tarihten itibaren Şuşa ticaretine, zanaatkârlığına ve kültürel gelişimine, aynı zamanda, nüfus sayısına göre Azerbaycan’ın en büyük kenti olarak kabul ediliyordu. Şuşa’nın idari merkez olması, onun ekonomik açıdan iyi bir gelişme kaydetmesi, aynı zamanda, büyüleyici güzellikte bir coğrafi konuma sahip olması bu bölgenin Azerbaycan’ın bilim, şiir, özellikle de musiki kültürünün merkezine dönüşmesinde etkili oldu.
14 Mayıs 1805 yılında Rusya ile Karabağ Hanlığı arasında imzalanan Kürekçay Antlaşmasına (Muahedesine) göre Şuşa Kalesi’ne Rus ordu birlikleri yerleştirilmesinin ardından 1822 yılında Karabağ Hanlığının varlığına son verildi ve yerinde aynı ismi taşıyan eyalet oluşturuldu. 1840 reformları ile Karabağ Eyaleti yerinde oluşturulan ve Kaspi (Hazar) vilayeti topraklarına dahil edilen Şuşa Kazası 1868 yılından itibaren Yelizavetpol (Gence) vilayetine bağlandı.
Şuşa Kazası Şubat 1917’deki Rusya Burjuva Devriminin ardından Geçici Hükümet döneminde Özel Güney Kafkasya Komitesine bağlı olan Yelizaveypol vilayeti, 1918-1920 döneminde ise Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ne bağlı Gence vilayeti içinde yer aldı. 19. yüzyılın ilk yarısında Rusya-İran ve Rusya-Osmanlı savaşları sonucunda Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinin dağlık bölümlerine göç eden Ermenilere, Bolşeviklerin Azerbaycan’da yönetime gelmesinin ardından 7 Haziran 1923 tarihinde özerk bölge statüsü verildi. Bu süreç Sovyet Rusya’nın himayesinde ve doğrudan katılımı ile gerçekleştirildi. Azerbaycan sınırları içinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesinin (DKÖB) oluşturulması Ermenilerin Karabağ konusundaki toprak iddiaları için bir dayanak haline geldi.
DKÖB oluşturulurken Azerbaycan’ın idari taksimat sistemi açık bir biçimde çiğnendi. 1923 yılında alınan kararla Şuşa, Cavanşir ve Gubadlı kazalarının toprakları bölünerek DGÖB oluşturuldu, Hankendi ve Eskeran tamamen Şuşa Kazasından koparıldı. 1923 yılında Şuşa Kazasına bağlı Hocalı, Kerkicahan, Ulubab, Pircemal, Cemilli, Aranzemi, Ballıca, Demirciler, Sığnak, Karabulak, Muhtarkent, Dağdağan, Şuşakent, Taşbaşı gibi onlarca köy Hankendi’ne bağlandı, arkasından bu topraklarda Eskeran ilçesi oluşturuldu.
Doğası
Şuşa havasının temizliği, saflığı ve tedavi edici nitelik taşıması ile bir dinlenme ve sağlık bölgesiolarak bilinmiştir. Bu açıdan Şuşa, sadece Azerbaycan’da değil, onun hudutlarının dışında da kendi şifalı dinlenme yerleri ile ün kazanmıştı. Şuşa dağlarında kendine özgü güzelliği ile öne çıkan ve Karabağ dışında dünyanın hiçbir yerinde yetişmeyen Harı Bülbül isimli bir lale türü yetişiyor. Bu lalenin çiçeğinin üst tarafı sanki onun üzerine konan ve burada donakalan bir bülbülü andırıyor. Bu endemik çiçek güzelliğinin yanı sıra hem de şifalı bir bitkidir.
Bunun dışında Şuşa’nın harika doğasını, coğrafi konumunu, özellikle de büyük stratejik öneme sahip bir kale olmasını araştırmacılar birçok kez vurgulamışlardır. Çok sayıda tarihi anıtın bulunduğu bu şehir dağlar ve sarp kayalarla çevrelenmiştir.
Ünlü iklimbilimciler rakımı 1403 metre olan bu güzel manzaralı kentin iklim koşulları, hayvanları ve bitki örtüsü konusunda yaptıkları kapsamlı araştırmaların ardından Şuşa’nın tedavi edici özelliklere sahip bir sağlık bölgesi olduğunu söylemişlerdir. 1854 yılında şehrin güneyinden 18 kilometre uzaklıktaki Turşsu mevkiinde maden suyunun çıkarılmaya başlanması bilim adamlarının görüşlerini kanıtlamış oldu.
Dünyaca ünlü tatil ve dinlenme yeri olarak bilinen Şuşa’ya eski SSCB’nin en ücra köşelerinden gelen turistlerin en çok sevdikleri yerlerden biri de masalsı bir doğaya sahip olan Cıdır Düzü (At Meydanı) idi. Cıdır Düzü’nün batı kısmında arka arkaya konuşlanmış üç yükselti bulunuyor. Bu tepeler “Üçmıh” olarak isimlendiriliyor. Halkın ve turistlerin dinlenme yeri olan Cıdır Düzü’nde her yıl Mayısta Harı Bülbül uluslararası şarkı festivalleri düzenlenirdi.
Seçkin Şahsiyetleri
Azerbaycan’ın tarihi kültür merkezi olan Şuşa ünlü bilim ve kültür insanlarının vatanı olarak biliniyor. Hurşidbanu Natevan, Molla Penah Vagif, Mir Muhsin Nevvab, Abdurahim Bey Hakverdiyev, Kasım Bey Zakir, Süleyman Sani Ahundov, Necef Bey Vezirov, Yusuf Vezir Çemenzeminli, Feridun Bey Köçerli, Hamide Hanım Cavanşir, Bedel Bey Bedelbeyli, Ahmet Ağaoğlu, Ceyhun Hacıbeyli, Samed Bey Mihmandarov, Ferec Bey Ağayev, Yakup Guliyev ve onlarca dünyaca ünlü şahsiyetlerin yaşamında Şuşa’nın özel bir öneme sahip olması hiç de bir rastlantı değildir.
Şuşa 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren musiki merkezine dönüşmüş ve Azerbaycan musikisinin yükselişinde önemli rol oynamıştır. Hacı Hüsü, Meşedi İsi, Abdülbagi Zülalov (Bülbülcan), Cabbar Karyağdıoğlu, Meşedi Memmed Farzaliyev, Keçeci oğlu Muhammed, Sadıgcan, Meşedi Zeynal, Meşedi Cemil Emirov, Segah İslam, Zabul Kasım, Mütellim Mütellimov, Han Şuşinski, Gurban Pirimov, Seyit Şuşinski, Bülbül, Reşit Behbudov ve diğerleri Şuşa’nın yetiştirdiği ve tüm Ortadoğu’da tanınan ünlü ses ve musiki sanatçılarıdır.
Şuşa dünyaca ünlü bestecilerin vatanı olarak da bilinmektedir. Azerbaycan musiki kültürü tarihinde yeni bir çağ başlatan Üzeyir Bey Hacıbeyov Şuşa’da doğmuştur. Üzeyir Hacıbeyov, dahi besteci ve Azerbaycan opera sanatının kurucusu olmanın yanı sıra, hem de yetenekli bir yazar ve toplumun kanaat önderi olarak da tanınmıştır.
Bunun dışında Şuşa’da doğumlu bestecilerden Fikret Emirov, Zülfikar Bey Hacıbeyov, Niyazi, Efrasiyab Bedelbeyli, Soltan Hacıbeyov, Eşref Abbasov, Zakir Bağırov, Mehdi Memmedov, Süleyman Elesgerov, keza ünlü ressam ve mimarlardan Latif Kerimov, Celal Karyağdı, Nadir Abdurrahmanov, Tuğrul Nerimanbeyov ve birçok şahsiyet Azerbaycan kültür tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Şuşa’nın Ermenistan Ordu Birlikleri Tarafından İşgali
20. yüzyılın 90’lı yıllarının başlarında Karabağ’ın dağlık bölümüne yerleştirilen Ermenistan ordusuna bağlı birlikler burada oluşturulan diğer Ermeni terör çeteleri ile birlikte Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan Türkleri yaşayan yerleşim birimlerini birbiri ardınca işgal ettiler. 8 Mayıs 1992 tarihinde Ermenistan ordu birlikleri Azerbaycan’ın en eski musiki ve kültür merkezlerinden olan Şuşa’yı ele geçirerek Dağlık Karabağ’ı tamamen işgal etmiş oldu.
Böylece, toplam yüzölçümü 289 km² olan 24 bin nüfuslu 1 şehir ve 30 köyden oluşan Şuşa İlçesi Ermenistan tarafından işgal edildi. Şuşa’nın savunması için verilen savaşta 195 Azerbaycan Türkü şehit düştü, 165 kişi yaralandı, 58 kişiden ise halen haber alınamamaktadır. Ermeniler tarafından esir alınan ve Şuşa hapishanesinde tutulan 114 Azerbaycan Türkü daha sonra gaddarcasına katledildiler.
Ermenistan’ın işgali sonucunda Şuşa’da 25 okul, 31 kütüphane, 17 etkinlik merkezi, 8 kültür evi, 4 yüksekokul, 2 üniversite şubesi, 7 kreş ve anaokulu, 4 sinema salonu, 5 kültür ve dinlenme parkı, 2 sanatoryum, 1 tatil köyü, 2 otel, Azerbaycan Halı Müzesi şubesi, Şuşa Devlet Tiyatrosu binası, Şuşa televizyonu binası, Şark musikisi aletleri fabrikası, Devlet Resim Galerisi, çocuk sağlığı merkezi yağmalandı ve yakılıp yıkıldı.
İşgal öncesinde Şuşa’da mimarlık anıtı olarak kabul edilen 170’in üzerinde yerleşim binası ve 160 civarında kültürel ve tarihi anıt bulunuyordu. Bunlardan Son Bronz Çağı’na ve İlk Demir Çağı’na ait Şuşa ve Şuşakent lahit mezarları, taş devrine ait, Şuşa mağara ören yeri, 18. yüzyıla ait Şuşa Kalesi surları, Gence Kalesi kapısı, Penah Han’ın sarayı v kütüphanesi, İbrahim Han tarafından inşa edilen kale burçları ve kuleler, Han sarayı ve kervansaray, M.P. Vagif’in medresesi ve türbesi, Yukarı Mescit Medresesi, Hacıkullar malikanesi, çift katlı kervansaray, Mihmandarov’lara ait malikane, Gövher Ağa, Hoca Mercanlı, Hacı Abbas, Merdinli, Saatli, Köçerli camileri, Hurşidbanu Natevan’ın evi ve çeşmesi, A.B. Hakverdiyev’in, K.B. Zakir’in, M.M. Nevvab’ın, S.S. Ahundov’un, N.B. Vezirov’un, Y.V. Çemenzeminli’nin evleri, Mamay Bey’in evi, mescidi ve çeşmesi, Behbudov’lara, Feremezov’lara, Zöhrabbeyov’a, Behmen Mirza’ya ait evler, Üzeyir Bey Hacıbeyov’un ve Bülbül’ün müzeye dönüştürülen evleri, Han Şuşinski’nin, tar sanatçısı Sadıgcan’ın evleri, Realni okulunun binası, kız okulunun binası, tatlı su hamamı, Meydan Çeşmesi, İsa Çeşmesi ve diğer tarihi kültür eserleri işgalci Ermeniler tarafından yağmalanmış ve yakılıp yıkılmıştır.
Hâlihazırda, toplam sayısı 30 bin 119 olan Şuşa halkı Azerbaycan’ın 55 değişik ilçesinde geçici olarak barınmaktadır.
Bir zamanlar “Küçük Paris”, “Kafkas Sanatı Mabedi”, “Azerbaycan Musikisinin Beşiği” ve “Doğunun Konservatuvarı” olarak tanınan, çok sayıdaki seçkin şahsiyetin anavatanı, aynı zamanda, Azerbaycan’ın tarihi kültür merkezi ve Karabağ’ın baş tacı olan Şuşa bugün Ermenistan’ın işgali altındadır.
Şuşanın anıtlar müzesi olduğunu söyleyen milli önder Haydar Aliyev bu şehrin Azerbaycan için ne kadar önemli olduğunu şu sözlerle ifade etmişti: “Şuşa’sız Karabağ, Karabağ’sız ise Azerbaycan olamaz!”
Doç.Dr. Elçin Ahmedov
www.tasep.org