19. yüzyılın başlarında Azerbaycan coğrafyasında, İran ile Rusya arasında yapılan hâkimiyet mücadelesi Türkmençay Antlaşmasının imzalanmasıyla sonuçlandı.
Rusya’nın Azerbaycan’ı zabtı ve Türkmençay Antlaşması
İran’da Nadir Şah’ın öldürülmesinden sonra Azerbaycan’da siyasî bir birlik kurulamamış ve Azerbaycan siyasi tarihinde ‘Hanlıklar Dönemi’ olarak anılan süreç başlamıştır. 19. yüzyılın başlarında Kafkaslar, Rusya ile İran arasında tam bir hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur.
Rusya ile İran arasında 1804’de başlayan Azerbaycan coğrafyasına hâkim olma mücadelesini Rusya kazanmış, 1806 yılına gelindiğinde, Revan, Nahçıvan, Gence, Karabağ, Şeki, Şirvan, Bakü, Kuba Hanlıkları Rusya tarafından ele geçirilmiştir. Ama bunun İran tarafından kabulü daha sonra yapılacak olan anlaşmalarla olmuştur. İran, Rusya ile yaptığı savaşta mağlup olmasından sonra Karabağ’ın Gülistan bölgesinde 12 Ekim 1813 tarihinde imzalanan Gülistan Antlaşmasına göre; Talış, Şirvan, Kuba, Bakü, Derbent, Gence, Karabağ ve Şeki Hanlıkları Rusya’nın hâkimiyetine bırakılmıştır. İran bu antlaşmadan sonra Güney Kafkasya topraklarında hak iddia etmeyeceğini kabul etmesine rağmen, yönetimde bulunan Kaçar Hanedanı, İngiltere ve Fransa’yla işbirliği yaparak, Rusya’ya karşı saldırıya hazırlanmıştır. Kuzey Azerbaycan Hanlıklarını ele geçirmek üzere, 16 Temmuz 1826 tarihinde harekete geçen İran ordusu, ilk başlarda başarı kazanır gibi olduysa da savaşın daha sonraki safhalarında mağlubiyete uğramış, Rus ordusu 1 Ekim 1827 tarihinde Revan’ı, ardından da Nahçıvan’ı ele geçirmiştir.
İran ordusunun başkomutanı Veliaht Abbas Mirza yaklaşmakta olan kış şartları yüzünden anlaşma yapmak istediğini General İvan Fyodoroviç Paskeviç’e iletmiş, bu fırsattan istifade eden Rus ordusu hiç zorlanmadan 3 Ekim’de Marendi’yi, 14 Ekim’de de Tebriz’i ele geçirmiştir. Barış görüşmeleri 6 Kasım’da Dehkargan’da başlamış, görüşmelere Rusya’yı temsilen İ. F. Paskeviç, A. S. Griboyedov, A. M. Obrezkov, A. K. Amburger, N. D. Kiselyov, tercüman olarak A. A. Bakıhanov ve G. M. Vlagadi katılırken; İran tarafını ise Veliaht Abbas Mirza başkanlığında, Ferrahani, Beylerbeyi Fethali Han, kâtip Mirza Muhammed Ali ve tercüman Mirza Mesud’un yer aldığı bir heyet temsil etmiştir. Görüşmeler 7 Ocak 1828 tarihinde tazminat konusunda düğümlenerek kesilmiş ve Rus ordusu yeniden saldırılarına başlayarak, 28 Ocak’ta Urmiye ve 8 Şubat’ta da Erdebil’i ele geçirmiştir. Bunun üzerine Antlaşma, 9 Şubat’ı 10 Şubat’a bağlayan gece saat 12’de Tebriz’in güneyinde Meyane şehrinin yakınlarında bulunan Türkmençay kasabasında Meşedi Muhammed’in evinde imzalanmış, daha sonra 29 Temmuz 1828 tarihinde hazırlanan protokol Rusya’yı temsilen Paskeviç ve Griboyedov, İran’ı temsilin de Mirza Cafer tarafından onaylanmıştır.
Türkmençay Antlaşması’nın Maddeleri
16 maddeden ibaret olan Türkmençay Antlaşması’nın;
1. ve 2. maddesinde bu antlaşmanın; ebedi barış, dostluk ve işbirliği antlaşması olması kabul edilmiştir.
Antlaşmanın 3. maddesine göre; İran, 6 ay içerisinde Revan ve Nahçıvan Hanlıkları’nı Rusya’ya bırakmıştır.
4. maddede, İran ve Rusya arasındaki sınır tespiti yapılırken, 5. maddede, tespit edilen sınırların kuzeyinde kalan, Kafkas sıra dağları ve Hazar Denizi arasında bulunan bütün toprak ve adaların, bu topraklarda yaşayan halkların Rusya İmparatorluğu’na ait olduğu kabul edilmiştir.
6. maddede İran, Rusya’ya tazminat ödemeyi kabul etmiştir.
7. maddede Rusya, İran Veliahdı Abbas Mirza’yı önce veliaht, tahta çıkmasından sonra da hükümdar olarak tanıyacaktır.
8. maddeye göre, Hazar’da her iki devletin de ticaret gemileri yüzebilecek, fakat yalnızca Rusya’nın savaş gemileri bulunabilecektir.
9. maddede karşılıklı elçilerin kabulü ve ağırlanması yer alırken, 10. maddede karşılıklı ticaretin geliştirilmesi ve ticaret ataşeliklerinin kurulması karar altına alınmıştır.
11. maddede, ‘savaştan önce yarım kalan işler adaletle halledilecek ve daha önceden var olan alacaklar ilgili hükümet tarafından ödenecek’ hükmü yer almıştır.
12. maddeye göre, taşınmaz malları bulunanlar üç yıl süre zarfında bunları değiştirmeli ya da satmalıdır. Sadece, Revan eski Serdarı Hüseyin Han ile kardeşi Hasan Han ve Nahçıvan eski Hâkimi Kerim Han bu haktan mahrum edilmiştir.
13. maddeye göre, her iki taraftan da esir düşenlerin tamamı dört ay içerisinde serbest bırakılacaktır.
14. madde ise, her iki devlete sığınanlarla ilgilidir. Rusya’nın tasvip etmediği kişilerin İran tarafından, belli bölgelere (Karabağ ve Nahçıvan) yerleşmesine izin verilmeyecektir.
15. maddeye göre, Güney Azerbaycan’da yerleşen ahalinin istedikleri takdirde Rusya’ya göçebilecekleri ve bunlara müsait imkânlar yaratılacağı ifade edilmiştir.
16. maddede ise, bu antlaşmanın Rusya İmparatoru ve İran Şahı tarafından imzalanması ve bir an önce her yere duyurulması karar altına alınmıştır.
Antlaşmayla Azerbaycan’ın İkiye Bölünmesi
Bu antlaşmayı önemli kılan taraflarından birisi, üzerinde antlaşma yapılan Azerbaycan Türklerinin Antlaşmada hiçbir söz hakkı olmamasıdır. İran ve Rusya bir milletin kaderiyle oynamışlar, Azerbaycan Türkleri ve vatanları ikiye bölünmüştür. Bugün hâlâ bu problem bütün karmaşıklığıyla devam etmektedir. Azerbaycan Devletinin “Bütöv Azerbaycan veya Vahit Azerbaycan” ülküsü olarak dönem dönem dile getirdiği bu problemin çözümü yakın zamanda da mümkün gözükmemektedir, çünkü ne İran’da yaşayan Türklerde yeterli derecede bu konuda şuur, ne de Azerbaycan’da bunu gerçekleştirecek siyasî ve ekonomik güç vardır.
Ermenistan’ın temelleri atılıyor
Türkmençay Antlaşmasının sonuçları ve etkileri günümüze kadar gelmektedir. Rusya bu antlaşmayla, daha önce işgal ettiği topraklara Revan ve Nahçıvan Hanlıkları’nı da katmıştır. Daha sonra Revan Hanlığını lağvedecek olan Rusya, burayı Erivan Guberniyası (1850) olarak adlandırmış ve gelecekte Ermenistan’ı oluşturmak için ilk adımını atmıştır.
Türkmençay Antlaşmasının 15. maddesinde; Güney Azerbaycan’da yerleşen ahalinin istedikleri takdirde Rusya’ya göçebilecekleri ve bunlara müsait şartların yaratılacağı ifade edilmiştir. Bu maddede açıkça belirtilmese de Güney Azerbaycan’dan, özellikle de Marağa ve Urmiye’den alınan Ermeni ailelerin Kuzey Azerbaycan topraklarına yerleştirilmesine imkân sağlanmıştır. Bu maddenin antlaşmaya konulmasında G. D. Lazerev ve Griboyedov’un özel gayreti olmuştur.
Ermenilerin Rusya’ya karşı gösterdikleri ilgi daha I. Petro devrinde başlamış ve o sıralarda Rus kuvvetleriyle birlikte İran’a karşı savaşmaktan çekinmemişlerdir. I. Petro, Doğu ticaretinden istifade etmek için Ermenilerden faydalanmayı düşünmüş ve bu temaslar neticesinde Çar, Ermenileri Rusya’ya yerleşmeye davet etmiş, kendilerine dinî ve dünyevî her türlü imtiyaz ve garantileri vermeye hazır olduğunu bildirmiştir.
1804-1813 ve 1826-1828 yıllarındaki İran-Rusya savaşlarında ve bu savaşların sonunda Azerbaycan’a, özellikle de Karabağ bölgesine İran, Osmanlı Devleti ve Güney Azerbaycan’dan Ermeniler kitleler halinde göç etmişlerdir. Sadece 1826-1828 İran-Rus savaşı esnasında İran’dan Azerbaycan’a 18 bin Ermeni ailesi gelmiş, savaş sonrasında yapılan Türkmençay Antlaşmasıyla Ermeni göçleri daha da artmıştır. 1828-1830 yılları arasında İran’dan 40 binden fazla Ermeni, Osmanlı Devleti’nden ise yaklaşık 84 bin Ermeni, Gence ve Revan bölgelerinin en verimli arazilerine yerleştirilmişlerdir. Rusya’nın Kafkasya’yı, Hıristiyanlaştırması veya Ermenileştirmesi 20. yüzyılın başlarına kadar devam etmiş ve yaklaşık 1 milyon 300 bin Ermeni bölgeye yerleştirilmiştir.
Antlaşmadan önce Revan ve Nahçıvan bölgesinde yaklaşık 25 bin Ermeni yaşarken, antlaşmadan hemen sonra bölgeye İran ve Osmanlı Devleti’nden Ermenilerin göçürülmesiyle bu vilayetlerin etnik terkibi Ermenilerin lehine değişmeye başlamıştır. Bölgeye, İran ve Osmanlı Devleti’nden Ermeniler göçürülürken; Revan’ın; Kırkbulak, Zengibasar, Köprübasar, Vedibasar, Şerur, Sürmeli, Derekent-Parçanis, Saatlı, Talin, Seyidli-Ağsakallı, Serdarabad, Görnibasar, Abaran, Dereçiçek ve Göyçe bölgelerinde; Nahçıvan’ın; Elinçeçay, Mevazihatun, Hok ve Dereleyez bölgelerinde; Ordubad’ın ise Eylis, Deste, Bilev ve Cennep bölgelerinde yaşayan Türklerin birçoğu Osmanlı Devleti’ne ve İran’a göçmek mecburiyetinde kalmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biri de Ermenilerin planlı bir şekilde bölgeye yerleştirilirken burada yaşayan Türklerin de göçe zorlanmalarıdır. Bu siyaset Azerbaycan coğrafyasında günümüze kadar değişik zamanlarda (1905, 1918, 1948-1953, 1988) birçok defa Ermeniler ve Ruslar tarafından uygulamaya konmuştur.
General Paskeviç tarafından Ermenileri Nahçıvan ve Revan’a göç ettirmekle görevlendirilen aslen Ermeni olan Albay Lazerev bu konuda çalışmalarına hemen başlamış, antlaşmanın imzalanmasının ardından 14 Şubat tarihinde Lazerev hazırladığı raporu Paskeviç’e göndermiştir. Bu raporda Lazerev: “Ermeniler savaş sırasında üzerlerine düşeni yaptılar, şimdi onlar Rusya’ya göçmek istiyorlar. Ermenilerin hızlıca ve rahat bir şekilde göçürülmesi için şu tedbirlerin alınması gereklidir; 1- Göçürme işine memur edildiğine dair kendisine resmî belge verilmesi. 2- Göçürme işine yardım etmek için yeteri kadar Ermenice bilen subay tayin etme yetkisinin kendisine verilmesi. 3- İklim vesair şartlardan dolayı göçürme işinde karşılaşılan zorluklarda ordunun yardım etmesi. 4-Fakir Ermeni ailelerine göç için hazineden yardım edilmesi” tekliflerinde bulunmuş, bunun üzerine Paskeviç, 26 Şubat’ta Lazerev’e bu tekliflerin yerine getirilmesi için hususi talimat göndermiştir. Lazerev, 24 Aralık 1829 tarihli gönderdiği raporda ise, “26 Şubat – 11 Haziran 1828 tarihleri arasında 8249 Hıristiyan aileyi Revan, Nahçıvan ve Karabağ’a göçürdüğünü” yazmıştır. İran’dan Ermenilerin göçürülmesine Mart 1828’de başlanmış ve kısa süre içerisinde Ermeniler, Ebregunus, Beneniyar, Kazancı, Halilli, Arınç, Karababa, Nurs, Eylis, Dize ve Çenneb gibi kasaba ve köylere iskân edilmişlerdir. İran’dan göçürülen Ermeniler çoğunlukla Müslüman toprak sahiplerinin ellerinden alınan arazilere yerleştirilmişlerdir. Türkmençay Antlaşmasının imzalanmasında önemli rol oynayan ve Rusya’nın İran büyükelçisi olan Griboyedov bu göçlerle ilgili, “Müslümanlar, geçici olarak buralara yerleştirilen Ermenilerin daha sonra bu topraklara sahip çıkmalarından korkuyorlardı. Bu yüzden Rusya’nın Kafkasya’da Ermenilere büyük hak ve avantaj sağlaması sebepsiz değildi” değerlendirmesini yapmıştır.
Antlaşmanın İran’a Etkisi
Türkmençay Antlaşmasıyla İran her yönden büyük zararlar görmüş, bu antlaşmanın neticelerinden dolayı yaklaşık bir asır diğer devletlerle olan siyasî ve iktisadî ilişkileri de olumsuz etkilenmiştir. Bu antlaşmayla İran mahkeme bağımsızlığını kaybetmiş, yabancı devletler nezdinde mağlup ve zayıf bir devlet olarak görülmeye başlanmıştır. Türkmençay Antlaşmasıyla başlayan süreç İran tarihinde “tek taraflı antlaşmaların imzalandığı” bir dönem olarak adlandırılmıştır.
Antlaşmanın 6. maddesine göre, İran’ın Rusya’ya 20 milyon gümüş manat (5 milyon tümen veya yaklaşık 3.5 milyon sterlin) tazminat ödemesi gerekmektedir. İmzalanan antlaşmaya göre, tazminat altı ay içerisinde ödenmezse Güney Azerbaycan Rusya hâkimiyetine geçecektir. Rusya, ordularının geri çekilmesi için tazminatın üçte birinin ödenmesini şart koşmuştur. İran’ın ise ülkenin birçok yerinde (İsfahan, Kirman, vb.) ağır vergiler yüzünden çıkan ayaklanmalardan ve içinde bulunduğu ekonomik krizden dolayı bu parayı ödeyemeyecek durumdadır. Fakat Osmanlı Devleti ile savaş durumunda olan Rusya, ordularını Güney Azerbaycan’dan çıkarmış, bir grup askerini Hoy’da bıraktıktan sonra Tebriz’de bulunan birliğini de Mart 1828’de geri çekmiştir. İran tazminatı, ödemenin son günü olan 27 Ağustos’ta İngiliz sefiri Mc Donald’ın da yardımlarıyla parayı ödemiş ve Rusya da son askerî birliğini Hoy’dan çıkartmıştır.
Türkmençay Antlaşması’ndan sonra Kirman ve Horasan’da çıkan isyanlarla İran’ın bölgedeki hâkimiyeti aşırı derecede sarsılmış, 1831 yılında Tahran’dan ayaklanmaları bastırmak üzere bölgeye hareket eden Abbas Mirza komutasındaki ordu öncelikle Yazd ve Kirman bölgesindeki ayaklanmayı bastırmış, daha sonra da Horasan bölgesinde devam eden Terekeme isyanlarını bastırmak için bölgeye hareket etmiş ve 1832’de Meşhed’e giderek Amirabad kalesini ele geçirmiştir. İsyanlar ancak tamamen 1833 yılında kontrol altına alınabilmiştir.
Antlaşma, İran’ı ekonomik yönden de olumsuz etkilemiştir. İran devletinin, Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları’ndan önce, ithal ettiği mallardan aldığı iki vergi vardır. Bunlardan birisi ülkeye giriş yani gümrük vergisi; diğeri ise köprü ve anayol başlarında alınan “yol vergisi”dir. Bu vergiler transit, ithal veya ihraç olunan malların çıkış ve gidebileceği noktalar dikkate almaksızın mal sahiplerinden alınmaktadır. Büyük bir gelir kapısı olan bu vergiler sebebiyle iç piyasada Kuzeyde İngiliz, Güneyde ise Rus malları yerli mallarla rekabet edememektedir. Fakat Türkmençay Antlaşmasıyla artık Rusya, İran iç piyasasında serbest ticaret yapma imtiyazını elde etmiş ve İran’ın kuzeyinde yapılan ticarî faaliyetler tamamen Rusya’nın kontrolüne girmiştir.
Antlaşmanın İran açısından en önemli neticelerinden birisi de; Rus tüccarların İran sınırları içerisinde işlediği suçlardan dolayı sadece Rus mahkemelerinde yargılanacak olmasıdır. İranlı ve Rus tüccarlar arasında çıkan anlaşmazlıklar mutlaka Rus konsolosun huzurunda çözüme kavuşturulacaktır. Yapılan antlaşmaya göre; Rus tüccarlar, kendi aralarında veya başka milletlerden tüccarlara bir sorun yaşasa, hatta cinayet işleseler dahi İran mahkemelerinde yargılanmayacaktır. Bütün bunların neticesinde İran’ın siyasî bağımsızlığı tehlikeye düşmüş ve mahkeme bağımsızlığından ise söz edilemez duruma gelinmiştir.
Türkmençay Antlaşması, her ne kadar İran ile Sovyet Rusya arasında 26 Şubat 1921 yılında imzalanan antlaşmanın 11. maddesi gereğince geçersiz duruma düşse de, sonuçları itibariyle bölgede bugün yaşanan önemli problemlerin ana kaynaklarından birisi olmuştur. Kendi kaderini tayin etmede hiçbir söz hakkı verilmeyen Azerbaycan Türkleri, İran ve Rusya’nın hâkimiyet mücadelesi neticesinde imzalanan bu antlaşmayla ikiye bölünmüştür. Sekiz milyon Kuzey Azerbaycan Türkü, 1991’de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra özgürlüklerine kavuşmuş ve Azerbaycan Cumhuriyeti adı altında yaşamaktadırlar. Fakat Türkmençay Antlaşmasıyla İran sınırları içerinde kalan yaklaşık 30 milyon Türk, Fars egemenliği altında birçok haklarından mahrum olarak yaşamaya çalışmaktadır.
Bu ikiye bölünmüşlüğün dışında en önemli sorunlardan biri de, her gün artarak daha çözümsüz bir hal alan Ermenistan sorunudur. Rusya Türkmençay Antlaşması’na koydurduğu 15. maddeye dayanarak, sistemli bir şekilde İran, Osmanlı Devleti ve Rusya’daki Ermenilerin Güney Kafkasya’ya göç etmeleri için ortam hazırlamış ve onları bu konuda teşvik etmiştir. Bu planlı hareket neticesinde bölgede Ermeni Devletinin temelleri atılmıştır. Ruslar bu bölgede güvenebilecekleri Hıristiyan bir müttefik aramışlar ve bu müttefik o günden bugüne Ermeniler olmuştur. Ermeniler de hamileri Rusların kendilerine olan güvenini boşa çıkarmamış ve elinden gelenin fazlasını yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. 1905-1907, 1918, 1948-1952 yılları ve 1988’de birçok defa Ermeniler Türklere karşı saldırılarda bulunmuşlardır. Geçici olarak yerleştirildikleri toprakları sahiplendikleri gibi, yayılmacı siyasetlerini devam ettirmişlerdir. Bugün Ermenistan, tarihte Türk olan toprakları kendi vatanı gibi kabul etmesi bir yana, Azerbaycan’ın %20’sini de işgal etmiş, bunun neticesinde de bu topraklarda yaşayan yaklaşık bir milyon insan “kaçkın ve mecburi göçkün” durumuna düşmüştür. Ayrıca Ermenistan kendi sınırları içerisinde yaşayan bütün Türkleri sınır dışı etmiştir. Ermenistan sadece Azerbaycan topraklarından değil, Türkiye’den ve Gürcistan’dan da toprak talebinde bulunmaktadır. Türkmençay Antlaşmasıyla temelleri atılan Ermenistan bugün de bölgede sorun olmaya devam etmekte ve gelecekte de durum değişmeyecek gibi görünmektedir.
Türkmençay Antlaşması’nın 8. maddesine göre, Hazar’a hâkimiyet ve buranın zenginliklerinin kullanım tartışmalarında Rusya üstünlük kazanmıştır. Bundan sonra Hazar’da yalnızca Rus askerî gemileri yüzebilecektir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Hazar’ın statüsü sorunu bir defa daha gündeme gelmiş fakat bu gün geldiğimiz noktada problem halen çözüme kavuşturulamamıştır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de Rusya’nın Hazar’daki menfaatlerini kaybetmemek istemesidir. Bu arada İran da Hazar’a kıyıdaş ülke olarak, bu çözümsüzlükten kendi lehine istifade etmeye çalışmaktadır.
Rusya ile İran arasında Azerbaycan coğrafyasında yapılan mücadelelerin ve antlaşmanın sonucunda İran bölgedeki hâkimiyetini, siyasî ve ticarî etkinliğini kaybetmiş, Rusya ise bölgedeki üstünlüğünü Edirne Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti’ne de onaylatmıştır. Böylece bölgede yaklaşık 200 yıl sürecek Rusya hâkimiyeti başlamıştır.
Dr. Okan YEŞİLOT: “Türkmençay antlaşması ve sonuçları” makalesinden alıntı
www.mehmetcik.tv